
Müvekkil Adnan Oktar, uzun bir zamandır tüm dünyada tetiklenen savaş, saldırı, cinayet zihniyetinin gelişimine ve özellikle ülkemizde şiddete yönelik eğilimin artışına dikkat çekmekte, bu konunun ne kadar büyük sakıncalar içerdiğini izah etmektedir. Eminiz ki, Sayın Teşkilatınız, toplumun büyük bir kısmı üzerinde hakim olan, özellikle gençler, hatta çocuklar üzerinde yaygınlaşmış olan şiddet eğilimini yakından takip etmektedir. Zira bu durum, dikkat çekmeyecek gibi değildir.
Müvekkile göre, söz konusu duruma acil bir tedbir alınması ve bu konuda yeni bir yönlendirme ve eğitim politikasına geçilmesi elzem görünmektedir.
Müvekkile göre bu konu, asıl olarak, SİLAHLANMA YARIŞI ile tetiklenen bir savaş zihniyetinin sonucudur. Şu anda tüm ülkeler, yoğun bir silahlanma yarışı içindedir. Müvekkile göre bu, SİLAHLANMANIN SİLAHLANMAYI TEŞVİK ETTİĞİ bir döngüdür ve sonu gelmemektedir. Silah üretimi, daha fazla silah üretimini tetiklemekte, bir ülke 20 silah ürettiğinde diğeri 30 silah üreterek karşı hamleye geçmekte, bu silahların ömrü dolmadan mutlaka kullanılması şart görülmekte, dolayısıyla üretilmiş silahlar mutlaka kullanılmakta ve yenilerinin üretilmesi için ortam hazırlanmaktadır. HER YENİ ÜRETİM, YENİ SAVAŞLARI BERABERİNDE GETİRMEKTEDİR. Elde olan silahların zayi olmaması için bir çaba içine girilmekte ve onların kullanılacağı yeni bahaneler üretilmektedir.
Silah fabrikaları işletilmek istemekte, her geçen gün yeni modeller üretilmekte, silah satıcıları bunları ülkelere satmak için pazar arayışlarına girmekte, her yeni silah yeni bir saldırı anlamına gelmektedir.
Bir ülkede silah üretildiği sürece, savaş zihniyeti de devam edecektir.
Bu sektör ile bağlantılı pek çok unsurun da üretimi aynı anda gerçekleşmektedir. Savunma sanayi üzerinden kazanç elde edenler, bu sektörleri canlı tutmaya devam etmekte ve bu kısır döngü bu şekilde sürüp gitmektedir. Böyle bir sektörün canlı kalabilmesinin tek yolu da, savaşların devam ettirilmesidir.
Müvekkile göre en vahim nokta, GELECEK NESİLLERİN SAVAŞLARA HAZIRLIKLI BİR RUHTA YETİŞTİRİLİYOR olmasıdır. Çocukların oynayacağı veya oyalanacağı her unsur, şiddet eylemine uygun olarak oluşturulmaktadır. Dikkat edilirse neredeyse tüm BİLGİSAYAR OYUNLARI, bir kısım ÇİZGİ FİLMLER, çocuklara yönelik GÖRSEL İÇERİKLER genelde hep şiddet üzerine bina edilmiştir. Bir bilgisayar oyununda çocuklar, rakibini öldürdüğü veya onun üzerine roket attığı zaman oyunu kazanmakta veya oyun sırasında onunla her karşılaşmasında ona ateş etmektedir. Bunu yapmak, onlar için galibiyet anlamına gelmektedir. Bu tip çocuklar, kendi aralarında şiddete yönelik konuşmalar yapmakta, bunu adeta normalleştirmektedirler. Çocuklara küçük yaşta verilen telkinlerin son derece önemli olduğu, o yaşta öğrendikleri her bilginin hayatlarını şekillendirdiği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla, bu görseller ve bilgisayar oyunlarıyla büyüyen çocuklar, şiddet eylemlerini ve savaşı NORMAL GÖREREK yetişmektedirler.


2024 yılında, Discord, Roblox, Wattpad ve benzeri birçok oyun platformuna erişim engeli gelmiştir. Gerekçe ise “çocuk istismarına neden olacak içerikler barındırmaları”dır. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, oyun platformu Roblox’a gelen engeli, “...gerçekten çocuklarımızın da nelerle muhatap olduğuna hep beraber bakmamız lazım.” sözleriyle açıklamıştır.[1]


Yetişkin nesil ise zaten bu telkini dizilerden ve filmlerden bolca almakta, mafya dizilerini büyük beğeniyle takip etmekte, mafyayı temsil eden ana karaktere hayranlık duymakta, o karakter yeni bir cinayet işlediğinde daha da şevklenmektedir. Bir süre sonra TV dizi ve filmleri tarafından normalleştirilen bu eylemler, insanların hayatlarına girmekte, insanlar mafyavari tavırlar ve eylemlerle güçlü olacaklarına inanmakta ve şiddet ve cinayet onlar için son derece KOLAYLAŞMAKTADIR.




Müvekkile göre, toplumlar, arz-talep dengesine göre şekillenirler. Kendilerine şiddet cazip bir görünümde sunulan bir toplum, zaman içinde bu şiddeti daha fazla talep eder hale gelmekte ve sonucunda da şiddetin temsilcisi olmaktadır. Şiddet veya mafya içerikli dizi ve filmlerin talep görmesi ve toplumda cinayetlerin önüne geçilemez şekilde artması, toplumumuz içinde gerçekleşen arz-talep dengesinin bir sonucudur.
Türkiye'de dizi ve filmlerde dikkat çeken bir diğer husus, kadın karakterlerin genellikle hep huysuz, kavgacı, entrikacı olarak resmedilmesidir. Müvekkil, bu konunun da üzerinde durmakta ve kadınları kavgacı, şirret ve entrikacı bir görünümde sunan bu yayınların, özel bir stratejiye hizmet ettiğini düşünmektedir.
Dikkat edilirse eski Türkiye'de, hiçbir dizi veya filmde, kadınlara böyle roller yakıştırılmamış, kadınlar hep narin, zarif ve asil kişilikler olarak gösterilmişlerdir. O dönemin bir özelliği olarak, kadına her zaman saygı duyulmuş ve dizi ve filmlerde bu saygıyı zedeleyecek en ufak bir görünüm verilmemesine dikkat edilmiştir.
Ancak GÜNÜMÜZDE DURUM TAM TERSİDİR. Kadınlar, her türlü sinsi planı yapan, cinayetleri organize eden, mafyayı yöneten, kavgacı, ters ve son derece kaba bir görünümde topluma sunulmaktadır. Zaten toplumumuzun belli bir kesiminde, kadınlara karşı ciddi bir önyargının söz konusu olduğu bilinmektedir. Müvekkile göre, dizi ve filmlerdeki bu sunum, söz konusu kişilerin kadınlara bakış açısını kendilerince haklı çıkarmakta ve kadın düşmanlığını perçinlemektedir.




Müvekkil, önemli bir hususa da değinmekte ve bu tip içerikteki dizilerin genellikle hep Ortadoğu coğrafyalarında rağbet gördüğüne, özellikle bu toplumların şiddet telkinine yöneltildiğine dikkat çekmektedir. Dikkat edilecek olursa, bu tip şiddet içerikli dizi ve filmler, Avrupa toplumlarında çok da rağbet görmemektedir. Arz-talep dengesi çok daha medenidir ve bunun bir sonucu olarak da Avrupa halklarında şiddet eğilimi oldukça düşüktür.
Bu anlamda ülkemizin de hedef alınmış olması vahim bir durumdur.
Müvekkil, Milli İstihbarat Teşkilatı’mızın bu konuda ciddi bir tedbir almasını önemli görmekte ve özellikle silah üretiminin durdurulması için girişimde bulunulmasını, aynı zamanda çocuklarımızı ve halkımızı şiddete ve savaşa sevk edecek yayınların kontrol altına alınmasını talep etmektedir.
Bu tedbirler alındıktan sonra müvekkile göre üzerinde durulması gereken asıl konu, İNSANLARIN KALBİNE SEVGİ AŞILAMAK VE SEVGİNİN YAŞANABİLİRLİĞİNİ GÖSTERMEKTEDİR. Ancak bu, sadece “birbirinizi sevin” söylemleriyle olacak bir iş değildir. Bunun yapılabilmesi için, sevginin kaynağının anlatılması gerekir. TÜM VARLIKLARI ALLAH’IN YARATTIĞINI, ALLAH’IN İNSANI “KENDİ RUHUNDAN ÜFLEYEREK” YARATTIĞINI VE HER VARLIĞIN ALLAH’IN TECELLİSİ OLARAK VAR OLDUĞUNU izah etmek gerekmektedir.
Müvekkil, konuyla ilgili olarak aşağıdaki ayetleri hatırlatmaktadır:
Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.
Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.
Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ONA RUHUNDAN ÜFLEDİ. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 7-9)
Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti.
"Onu bir biçime sokup, ONA RUHUM'DAN ÜFLEDİĞİM ZAMAN siz onun için hemen secdeye kapanın." (Sad Suresi, 71-72)
Bir insan, başka bir insanı, ancak onu ALLAH’TAN BİR RUH olarak görürse sevebilir. Onun bir kader üzere yaratıldığını ve ALLAH’IN KONTROLÜNDE bir varlık olduğunu, sevgi ve şefkatin güzelleştireceğini anladığı anda, tüm yaratılanlara bakış açısı da değişecektir. İnsanları, çekişilmesi ve mücadele edilmesi gereken varlıklar olarak görmekten kurtulacak, bilakis onları, MERHAMET GÖSTERİLMESİ GEREKEN KIYMETLİ VARLIKLAR olarak görmeye başlayacaktır. Sevgi ile ilgili Kuran ayetlerinin açıklanması, başta Allah’ın tanıtılması ve Allah sevgisinin sağlanması ve topluma yoğun sevgi telkininin verilmesiyle de, insanlar böyle bir sevginin yaşanabilirliğini göreceklerdir.
Müvekkilin sıklıkla dikkat çektiği gibi, aslında sevginin yaşanması, nefret ve öfkenin yaşanmasından daha kolay ve zevklidir. Ancak günümüzde, yaşadığımız ahir zamanda deccaliyetin etkisi güçlü olduğundan, insanlar hep kötüye yönlendirilmektedirler. Oysa insan ruhu, güzelliğe ve sevgiye odaklıdır. Dolayısıyla, insan beyni, sevginin kıymetini ve yaşanabilirliğini gördüğünde, bunun gerçekliğine inandığında, kaçınılmaz olarak bu ruhu yaşamaya başlayacak, kötü olan her şeyden uzaklaşacaktır.
Bunun sağlanması kolaydır; bu konuda bir karar verilmesi ve bu yönde harekete geçilmesi kafidir. Müvekkil, daha önce pek çok kere belirttiği gibi, BU KONUDA DEVLETİMİZE KATKI SAĞLAMAYA HAZIRDIR. Bunun için cezaevinden çıkma gibi bir talebi olmadığını belirtmekte; sadece kendisine mevcut şartlarda imkan tanınmasını, çeşitli kişilerle görüşebilme imkanının sağlanmasını ve fikirlerinin topluma yayılmasının sağlanmasını talep etmektedir. Aynı zamanda eserlerinin ve internet sitelerinin serbest bırakılması da bu aşamada özel önem taşımaktadır. Çünkü bu eserlerde, bahsini ettiğimiz sevgi anlayışının detaylı tarifleri yapılmıştır ve bu tarifler, sayısız kişinin dünyaya bakışını değiştirmiştir. Sıfırdan başlamak yerine, böyle kapsamlı, hazır ve etkili olmuş bir çalışma, devletimizin işini kolaylaştıracaktır.
Müvekkil, Sayın Milli İstihbarat Teşkilatı’na bu talebini yinelemekte ve böyle bir çalışmanın, Türkiye’yi tümden değiştirecek, çok hayırlı sonuçlara vesile olacak bir çalışma olacağını ısrarla belirtmektedir. Bu konuda Sayın Teşkilatımızın, müvekkilin görüşlerini dikkate almasını talep ediyor, saygılarımızla bilgilerinize arz ediyoruz.16.09.2025
[1] https://www.aa.com.tr/tr/gundem/bakan-uraloglundan-discorda-iliskin-aciklama-erisim-engeli-getirme-noktasini-istisare-ediyoruz/3353958
0 Yorumlar