Son Yayınlar

6/recent/ticker-posts

Dikgazete Yazarı Ali Mevlüt Kaya'ya Cevaba Cevap Yazısıdır

Dikgazete yazarı Ali Mevlüt Kaya, "Diyanet İşleri Başkanına" başlıklı yazısına yönelik 17 Eylül 2025 tarihli tekzibimize cevap vermiş ve tekzipte açıklanan gerçeklerden oldukça rahatsız olduğunu hissettirmiştir.

Takdir edilebileceği gibi Ali Mevlüt Kaya, kamuoyunun tanıdığı bir isim değildir. Fikirleri ve yazıları az kişi tarafından okunmakta, sosyal medyada fazlaca takipçisi bulunmamaktadır. Zannediyoruz ki, önceki yazısında da müvekkilin ismini, dikkat çekebilmek ve gündem olabilmek için geçirmiş, bu şekilde takipçi elde edebileceğine inanmıştır. Bu, çeşitli zamanlarda, tanınmak isteyen bir kısım kişilerin kullandığı yöntemdir. Kendisine yöneltilen, "Adnan Oktar'ı, masonlukla veya İsrail'e yakın olmakla suçlamak yerine, ondan, hurafe diniyle en etkili mücadeleyi vermiş kişi olarak bahsetmeliydin" minvalindeki tavsiyeyi de bu nedenle tepkiyle karşılamıştır.

Amacımız, ne öncesinde ne de şimdi, kamuoyu tarafından pek de tanınmayan Sn. Kaya ile bir polemiğe girmek değildir. Ancak Sn. Ali Mevlüt Kaya'nın değindiği konular, kamuoyuna bu konularda açıklama yapmayı mümkün kılacağı için, bu hususlara bu vesile ile tekrar değinmek bizler için önemli bir fırsat olmuştur:

  1. Ahir zaman alametleri, mezhep imamlarının tümü tarafından kabul edilir:

Müvekkilin açıklamalarına göre, hadislerde kıyamet alametlerinin, bir dizideki boncukların art arda kopması gibi, birbirini takiben meydana geleceği haber verilir.[1] Bu alametlerin tümü, tüm hadis alimleri tarafından ittifakla sahih olarak kabul edilmektedir. Bu alametler, kıyametin büyük alametleri ve küçük alametleri olarak 2'ye ayrılır.

Kıyametin büyük alametleri:

Deccalin çıkması

Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesi ve Deccalin öldürülmesi,

Hz. Mehdi'nin zuhuru,

Dabbet'ül arzın çıkması,

Yecüc ve Mecüc'ün ortaya çıkması,

Duman,

3 yerin batması,

Hicaz bölgesinden büyük bir ateşin çıkmasıdır.

Kıyametin küçük alametleri olarak nitelendirilen alametler ise çok çeşitlidir. Bunlardan en dikkat çekenleri şu şekilde sıralanmıştır:

Kıyametin küçük alametleri:

Dünya, herc-ü merc içinde kalacak, fitneler zuhur edecektir.[2]

Anarşi, kargaşa ve savaşlar meydana gelecektir.[3]

Büyük şehirler, dün sanki yokmuş gibi helak olacaktır.[4]

Depremler çoğalacaktır.[5]

Fakirler çoğalacaktır.[6]

Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacaktır.[7]

Ekonomik kriz baş gösterecek, herkes az kazançtan yakınacaktır.[8]

Kıtlık ve kuraklık baş gösterecektir.[9]

Yangınlar çoğalacaktır.[10]

Fuhuş açıkça uygulanacak, zina çoğalacaktır.[11]

Erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere benzeyecektir.[12]

Kuran-ı Kerim terk edilecektir.[13]

Haram olan şeyler helal sayılacaktır.[14]

İyilik terk edilip emredilmeyecek, kötülük işlenip alıkonulmayacaktır.[15]

İhanet edene güvenilecek, güvenilir adama hain denecektir.[16]

Müvekkile göre, bu ve bunlar gibi ahir zamanı tarif eden pek çok hadis, sahih hadis kaynaklarında yer almıştır ve bunların tümü TAHAKKUK ETMİŞ, yani GERÇEKLEŞMİŞTİR. Tarihte hiçbir dönem bir arada ve bu yoğunlukta gerçekleşmiş olan tüm bu olaylar, Peygamberimizin tarif ettiği şekilde dizili boncuk taneleri gibi peş peşe gerçekleşmektedir. Müvekkilin önemle dikkat çektiği husus ise, söz konusu hadislerin tamamının TÜM HADİS ALİMLERİ TARAFINDAN TEREDDÜTSÜZ KABUL EDİLİYOR olmasıdır.

Şu durumda müvekkil, şu soruları yöneltmektedir:

Hadis alimlerinin tümünün sahih olarak kabul ettikleri ve şu anda tahakkuk etmiş ve hali hazırda yaşanmakta olan bu hadisleri, acaba Ali Mevlüt Kaya kabul etmemekte midir? Etmiyorsa, bu inkarını neye dayandırmaktadır? Gerçekleşmiş ve dolayısıyla doğruluğu ispatlanmış tüm bu hadisleri, nasıl yorumlamaktadır? Ki bu hadisler, gerçekleşmiş olmaları nedeniyle en sağlam hadisler olarak nitelendirilmektedir.

  1. Müvekkil, Kuran ile mutabık olan ve tahakkuk etmiş olan hadislere inanmakta, Kuran ile çelişen, sahih olmayan hadislere karşı da ciddi mücadele yürütmektedir:

Acaba Ali Mevlüt Kaya, müvekkilin yalnızca Kuran ile mutabık ve tahakkuk etmiş olan hadisleri kabul ettiğini, onun dışında, Kuran ile çelişen sayısız hurafenin yaygınlaştırılması ile yıllardır mücadele ettiğini bilmiyor mudur? Örneğin;

İçki içenlerin öldürülmesini,

Zina edenlerin taşlanarak öldürülmesini,

Hırsızlık yapanların öldürülmesini,

Dinden dönenlerin öldürülmesini,

Namazı terk edenlerin öldürülmesini,

Namazı terk eden çocukların dövülmesini,

Zekat vermeyenin öldürülmesini,

Orucu terk edenin hapsedilmesi ve aç bırakılmasını,

Kadınların eksik sayıldığını,

Sakalını kesenin öldürülmesini,

Ve bunun gibi sayısız hurafeyi reddettiğini ve hurafe dini ile, kendisine yöneltilen tüm tepkilere rağmen kararlılıkla mücadele ettiğini bilmiyor mudur?

Müvekkil, Kuran'a göre doğruları tebliğ etme konusunda tüm zorlukları göze almış ve hakkı söylemekten asla çekinmemiş bir kişidir. Bu konuda şimdiye kadarki başarıları da malumdur. Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada dindarlığın artması ve dinsiz ideolojilerin çöküşe uğraması konusunda en etkili başarıyı sağlamış kişidir. Bunların görmezden gelinmesi, anlaşılabilir bir durum değildir.

  1. Yıllardır tekrar edilen ve hiçbir mantıklı zemine oturmayan "kitapları başkalarının yazdığı" hikayesi, müvekkilin kitaplardaki başarısının hazmedilememesinden kaynaklanmaktadır:

Müvekkilin kitapları, dünya çapında olağanüstü başarılar elde ettikçe, materyalist ideolojileri yıkıma uğrattıkça, insanlara en temel gerçekleri en mükemmel üslup ve anlatımla sundukça ve insanların imanına vesile oldukça, bazı kesimlerde bir hazmedememe durumu oluşmakta ve hep aynı hikaye -kitapları başkalarının yazdığı hikayesi- tekrar edilmektedir.

Kitapları başkalarının yazdığı iddiası, aslında oldukça ilginç bir iddiadır. Çünkü şimdiye kadar bu iddia ile ortaya çıkanların tümü, kitapları yazdığını iddia ettikleri kişilerin isimleri konusunda, HİÇBİR ZAMAN ORTAK BİR PAYDADA BULUŞAMAMIŞLARDIR. Ali Mevlüt Kaya'nın verdiği isimler de, daha önceki iddialarda dahi yer almamış isimlerdir ve ne ilginçtir ki, gerek Ali Mevlüt Kaya'nın gerekse başkalarının verdiği isimler, genel olarak hep MÜVEKKİLİN ARKADAŞ ÇEVRESİNDEN EN AZ 15-20-30 YIL ÖNCE AYRILMIŞ KİŞİLERDİR.

Bir kısım, kitapları Mustafa Akyol'un yazdığını iddia etmiştir. (Mustafa Akyol, 20 yıl önce müvekkilin arkadaş grubundan ayrılmıştır.)

Bir kısım, kitapları Nurettin isimli bir şahsın yazdığını iddia etmiştir. (Nurettin isimli bir şahıs 30 yıl önce müvekkilin arkadaş grubundan ayrılmıştır.)

Ali Mevlüt Kaya, kitapları İsa isimli bir şahsın yazdığını iddia etmiştir. Oysa İsa isimli şahıs da en az 20 yıl önce müvekkilin arkadaş grubundan ayrılmıştır.

Bu ve bunun gibi isimlerin tümü, uzun zaman önce müvekkilin yakın çevresinden ayrılmış olan kişilerdir. ANCAK KİTAPLARIN BASIMI, BU KİŞİLERİN GİDİŞİNDEN SONRA DA DEVAM ETMİŞ, HATTA DAHA DA ARTMIŞTIR. Bu kişilerin ayrılmasından sonra yüzlerce kitap, müvekkil Adnan Oktar'ın külliyesinde yerlerini almıştır.

Ayrıca dikkat edilebileceği gibi, MÜVEKKİLİN TÜM KİTAPLARINDA TEK BİR ÜSLUP VARDIR. Tüm kitaplar, aynı özgün üslupla yazılmıştır. Şayet bu kişilerin iddiası doğru olsa, kitapları yazdığı iddia edilen farklı kişilerin, farklı üslupları olması gerekirdi. Her kitabın başkaca bir anlatım içermesi gerekirdi.

Elbette böyle bir durumun olmadığını, tüm kitapları müvekkilin kendisinin yazdığını, keza kitaplarda işlenen konuların canlı yayınlar sırasında müvekkilden ilk kez duyulan konular olduğunu Ali Mevlüt Kaya da oldukça iyi bilmektedir.

Ayrıca, şayet böyle bir vizyona ve yeteneğe sahip kişiler varsa, ACABA BU KİŞİLER, MÜVEKKİLİN ARKADAŞ GRUBUNDAN AYRILDIKTAN SONRA NEDEN YENİ KİTAPLAR ÜRETMEMİŞLERDİR; bunu da sormak gerekir.

Çok iyi bilindiği gibi müvekkil, 7 seneden fazla bir zamandır cezaevindedir. Kitapların yazımı, bu sebeple şu an için kesintiye uğrasa da, müvekkilin cezaevinden çıkışı ile kitapların yazımı devam edecektir.

  1. Müvekkile yönelik masonluk ile ilgili iddialar, zannediyoruz ki ilgi çekme amaçlı dile getirilmiştir:

Ali Mevlüt Kaya'nın hurafeleri anlattığı bir yazıda, müvekkilden, hurafeleri yıkan kişi olarak değil de, masonluk ve İsrail ile ilişkileri bakımından bahsetmesi hayli ilginçtir; keza önceki yazımızda da eleştiri konumuz budur. Zannediyoruz ki Ali Mevlüt Kaya, pek çok kişinin başvurduğu yöntemi kullanmış ve tanınabilmek ve yazısının okunmasını sağlayabilmek amacıyla müvekkilin adını, çokça ilgi çeken masonluk ve İsrail konuları ile birlikte geçirmiştir.

Bu vesileyle bu konuların da açıklamasını yapma imkanı doğduğundan, bu hususlara da cevap verelim.

Müvekkilin, eserleri, yazıları ve röportajları vesilesi ile tüm dünyada tanınmasının akabinde, kendisine İtalya mason locasından 33. Derece masonluk teklifi gelmiştir. Müvekkil, genellikle tebliğin ulaşmadığı yerlere yönelmek istediğinden, İslam'ın güzelliğini her yere yaymak istediğinden, Kuran'ı ve kitaplarını mason localarının içine kadar ulaştırabileceğinden emin olduğundan bu teklifi kabul etmiştir. Kendisi, hiçbir zaman bir mason locasına gitmemiştir; ancak gerçekten de, planladığı gibi, MÜVEKKİLİN VESİLESİYLE KURAN, İLK DEFA OLARAK MASON LOCALARINA GİRMİŞ VE İSLAM, MASONLARA TANITILMIŞTIR. 33 derece masonlar ve Tapınak Şövalyeleri, müvekkilin davetlisi olarak İstanbul'a gelmişler ve MÜVEKKİLİN ARKADAŞLARIYLA BİRLİKTE KÜÇÜK AYASOFYA CAMİİ'NDE NAMAZ KILMIŞLARDIR:



Bunlar, şimdiye kadar dünyada kimsenin başaramadığı büyük gelişmelerdir. Müvekkil, bunların tümünü son derece akılcı yöntemler izleyerek başarmıştır. Masonların İslam'ı tanımaları ve sevmeleri için mason diplomasını almış ve aralarına girerek onlara doğruları anlatabilme fırsatı bulmuştur. Böylelikle, tamamen kapalı bir sistem olan masonluğu, İslam ile tanıştırmış ve bütün dünyadaki mason localarına önemli bir mesaj vermiştir.

Tüm bunlar gerçekleştikten sonra müvekkil, kendisine verilen 33 derece mason diplomasını canlı yayında yırtmış ve masonluktan ayrılmıştır.

Tüm bu bilgiler ışığında Ali Mevlüt Kaya'ya şu soruyu yöneltelim: Acaba kendisi, geçmişten beri dine mesafeli konumda bulunan masonluğun o şekilde kalmasını, masonların dinden uzak olarak yaşamlarına devam etmesini, özellikle İslam'a karşı önyargı tutumlarıyla yaşamlarını sürdürmelerini DAHA MI ÇOK TERCİH EDERDİ? Bir Müslüman olarak tercihinin bu şekilde olmayacağı kanaatindeyiz. O halde, buradaki büyük başarıyı görmesi ve takdir etmesinin, çok daha doğru olduğunu düşünüyoruz.

  1. Müvekkilin İsrail'le ilişkileri ile ilgili iddialar, zannediyoruz ki yine ilgi çekme amaçlı dile getirilmiştir:

Müvekkilin İsrail ile iyi ilişkileri olduğu iddiası, yine bazı kesimler tarafından sürekli dile getirilmekte ve bu şekilde, çok da takipçisi olmayan kişiler, gündemde yer bulacaklarını düşünmektedirler. Hurafelerle ilgili yazdığı bir yazıda, konuyla hiçbir alakası olmamasına rağmen, Ali Mevlüt Kaya'nın, aniden müvekkilin İsrail ile ilişkileri konularından bahsetmesinin de zannediyoruz ki asıl sebebi budur.

Bu konunun dile getirilmesi, yine müvekkile bu konularda kamuoyuna yönelik açıklama yapma imkanı verdiğinden, nezdimizde sevindiricidir.

Bilindiği üzere İsrail bir din devletidir ve genellikle İsrail hükümetlerinin üzerinde karar yetkisi, daima hahamların olmuştur. Söz konusu hahamlar, Sanhedrin adı verilen Musevilerin en yüksek din ve yargı merkezinin temsilcisidirler. Sanhedrin'de, üst düzey yetkili hahamlar tarafından alınan kararlara, İsrail hükümetleri karşı koyamazlar. Onlar bu kararları kayıtsız şartsız kabul eder ve bu kararları hızlıca uygulamaya geçirirler. Müvekkil de, hahamların İsrail hükümetleri üzerindeki karşı konulamaz etkisini bildiğinden dolayı, yıllar boyunca İsrail ile ilgili meselelerde özellikle üst düzey hahamlar ile ve aynı zamanda hükümet yetkilileriyle görüşmeler yapmaya özen göstermiştir.

Müvekkil, İslam'ın ve ülkemizin çıkarına olan ve İsrail ile ilgili müdahale edilmesi gereken konularla ilgili olarak, SİYASETLE VEYA DEMAGOJİYLE DEĞİL, SADECE KURAN VE TEVRAT AYETLERİYLE ve dini kaynakları esas alarak açıklama ve önerilerde bulunmuştur. Bu açıklama ve önerilerin yapıldığı yıllarda, müvekkilin, nihai yetkiye sahip Sanhedrin hahamlarıyla ve İsrail Hükümeti'nden yetkililerle görüşmesi neticesinde, İsrail'in hükümet politikaları Müslümanların ve ülkemizin lehine şekillenmiştir.

Bu olağanüstü başarılardan bazıları şöyledir:

İsrail Hapishanelerinde Tutulan 200'den Fazla Filistinlinin Serbest Bırakılmasını Sağlayan Adnan Oktar'dır

İsrail'deki Beersheva Camii’nin Bahçesinde Şarap Festivali Düzenlenmesini Engelleyen Adnan Oktar'dır 

Sanhedrin Hahamlarını, Gazze Kara Harekatını Durdurup, Moşiyah'ın Gelmesi İçin Dua Etmeleri Konusunda İkna Eden Adnan Oktar'dır

Mavi Marmara Şehitlerimiz İçin, İsrail'i Tazminat ve Ardından Özür İçin İkna Eden Adnan Oktar'dır




Atom Bombası Kullanmanın Haram Olduğunu Anlatarak, İran'ı, Bu Muhtemel Hamleden Vazgeçiren Adnan Oktar'dır

İsrail'den gelen Sanhedrin hahamları, özellikle Sanhedrin başhahamı, müvekkile "sen güvenilir birisin, sen Hz. Muhammed'in peygamber olduğunu söylüyorsan sana inanırız ve peygamber olduğunu kabul ederiz" demiştir. Yine hahamlar, A9 TV stüdyosunda canlı yayında Fatiha suresini okumuşlardır.

Müvekkil Adnan Oktar, bir Müslüman olarak, dünyadaki herkese Kuran'ı tebliğ etme misyonunu üzerine aldığı için, Peygamberimizin izinden giderek, herkese ulaşmaktadır. İsrail-Filistin arasında barışı ve uzlaşıyı da o dönemlerde bu yöntemle sağlamıştır ve şu an imkan verilse, aynı şekilde sağlayacağından emindir.

Sn. Ali Mevlüt Kaya'nın bunlardan herhangi birini başardığına dair bir bilgimiz yoktur. Tebliğ çalışmalarından ve bu şekilde insanları, toplumları, ateistleri, Hristiyanları, Musevileri İslam'a ve Kuran'a yakınlaştırdığına dair bir bilgimiz bulunmamaktadır. Bir başkasının İslam adına başarısı ile sevinmek yerine bunu eleştiri konusu yapması, bizleri şaşırtmaktadır.

  1. Mehdiyet, sahih hadislerle haber verilmiştir; Kuran'da da işaretleri vardır:

Öncelikle MÜVEKKİL, HİÇBİR ZAMAN MEHDİ OLDUĞUNU İDDİA ETMEMİŞ VE BÖYLE BİR İMADA DA BULUNMAMIŞTIR. BÖYLE BİR İDDİADA BULUNMAYACAĞINA DAİR, CANLI YAYINDA, MİLYONLARCA KİŞİNİN ŞAHİTLİĞİNDE DE YEMİN ETMİŞTİR. Dolayısıyla, Ali Mevlüt Kaya'nın durup dururken böyle bir konuyu gündemine koyması enteresandır.

Ali Mevlüt Kaya, Kuran'a göre Mehdi diye bir şey olmadığını da iddia etmiştir. Oysa müvekkilin açıklamalarına göre, Kuran'da, sahih hadislerle doğrulanmış ve müjdelenmiş olan Mehdi'nin gelişine dair işaretler vardır. Nur Suresi 55. Ayette Allah, Kendi dinini yeryüzüne hakim edeceğini belirtmektedir.

Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)

Müvekkile göre, ayette bahsedilen dünya hakimiyeti henüz gerçekleşmemiştir; ancak Allah'ın bu vaadine göre GERÇEKLEŞECEKTİR. İslam'ın dünya hakimiyeti gerçekleştiğinde de mutlaka başında biri olacaktır. Yani MÜSLÜMANLARIN LİDERİ MUTLAKA GELECEKTİR.

Dört mezhep imamı da, Kütüb-i Sitte'de yer alan hadisler de, Mehdi'nin mutlak gelişi konusunda nettirler. Mehdinin çıkışını ifade eden hadisler, EN SAĞLAM HADİSLER olarak nitelendirilir ve Mehdi'nin çıkış alametlerini gösteren hadislerin büyük bir kısmı GERÇEKLEŞMİŞTİR. PEYGAMBERİMİZİN 1400 SENE ÖNCE HABER VERDİĞİ OLAĞANÜSTÜ OLAYLARIN BUGÜN BİREBİR GERÇEKLEŞİYOR OLMASI, TEKNİK BİR GERÇEKTİR. Öyle ki, bu konuya Müslüman olmayanlar dahi inanmaktadır. Ali Mevlüt Kaya'nın bu konudan böylesine habersiz olmadığını düşünüyoruz.

  1. Müvekkil, mücadelesi uğruna hayatı boyunca toplam 10 sene hapis yatmıştır ve halen hapistedir:

Ali Mevlüt Kaya, zannederiz müvekkilin hayatından ve yaşadığı mücadelelerden habersiz olacak ki, cevabında "Siz(ler) ve savunmaya çalıştığınız kişiler TV ekranlarında dans ederken, en zor zamanlarda biz baskın yiyor, zulme uğruyorduk!" ifadesini kullanmıştır. Oysa müvekkil, geçmişte 3 yıl, şu anda da 7 yıl olmak üzere TAM ON YIL HAPİS YATMIŞTIR ve HALİ HAZIRDA DA HAPİS HAYATI DEVAM ETMEKTEDİR. Kendisine 9 KERE SUİKAST GİRİŞİMİNDE bulunulmuştur. Tamamen susturulması amacıyla, gerekçesiz olarak AKIL HASTANESİNE YATIRILMIŞ, AYAĞINDAN ZİNCİRLE YATAĞINA BAĞLANMIŞTIR.

Ama hiçbir zaman bunların lafını etmemiş, sadece Kuran'ı ve gerçek İslam'ı savunuyor olmasından dolayı yaşadığı zorlukları, haksızlıkları ve hapis hayatını gündeme dahi getirmemiştir. BUNLARLA HER ZAMAN ŞEREF DUYMUŞTUR. Ali Mevlüt Kaya'nın da karşı karşıya kaldığı zorluklar olmuş olabilir, ancak, asıl hayatı boyunca bu zorluklarla yüzleşen, müvekkil olmuştur. Müvekkilin tarihini biraz bile bilen her kişi, bunu gayet iyi takdir edecektir.

Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri, müvekkilin önce hapis ardından akıl hastanesinde yaşadığı zorluklara değinerek, "Ben Kendime göre bir düşünüyorum, bakıyorum, benim tahammül edebileceğim bir yük değildi" ifadelerini kullanmıştır. Müvekkilin belirttiği gibi, bunların tümü elbette Kıymetli Şeyh Nazım Hazretleri'nin de büyük bir sabırla sabredeceği imtihanlar olurdu. Ancak Şeyh Nazım Hazretleri'nin burada bu ifadelere yer vermesinin sebebi, müvekkilin gösterdiği sabrın büyüklüğüne dikkat çekmek içindir.

Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretleri'nin müvekkil ile ilgili sohbetinin tamamı, bu linkten dinlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=636PBbO8Oyg

  1. Müvekkilin, kitaplarının satışından, dağıtımından hiçbir para talep etmemiş olması, onun dindarlığının ve Allah korkusunun bir gereğidir:

Müvekkil, hayatı boyunca yazmış olduğu kitaplarımın basımından ve dağıtımından HİÇBİR ZAMAN PARA TALEP ETMEMİŞTİR. TÜM ESERLERİ, dünyanın her yerinde, SAYISIZ İNTERNET SİTESİNDE, ÜCRETSİZ VE HERKESE AÇIK BİR ŞEKİLDE YAYINLANMIŞTIR.

Çünkü Kuran'a göre Müslüman, tebliğden ücret istemeyen kişidir:

"SİZDEN ÜCRET İSTEMEYENLERE UYUN, onlar hidayet bulmuş kimselerdir." (Yasin Suresi, 21)

Bu nedenledir ki matbaalar, bu kitapların satışından elde ettikleri paralarla bedava dağıtımlar yapmışlardır. Bu bedava dağıtımların tebliğde etkisi, müvekkile göre müthiş olmuştur. Bedava dağıtılan ve herkese ulaşan bu kitaplar vesilesi ile o dönemde oldukça dindar bir nesil yetişmiştir. Hatta müvekkile göre, sağın iktidar olması da bu sayede olmuştur.

Doğu Perinçek, “Bütün Anadolu’yu gezdiler Adnan Hoca’nın talebeleri. AK Parti’nin felsefi zeminini hazırladılar. AK Parti de iktidar oldu ondan sonra” diyerek bu gerçeği itiraf etmektedir.

Abdullah Öcalan ise müvekkilin, komünizmin fikri zeminini ortadan kaldırdığını şöyle ifade etmiştir:

“Tepede de MİT’in Türk oligarşik yapısının emrindeki din adamları vardır. Hem de filozofça din adamlarıdır bunlar. Osmanlı sultanlarına da tarih boyunca yol gösteren din adamları değil miydi? Şimdi de rejimin saldırılarına yol gösterecek din adamları vardır. MESELA O ADNAN HOCALAR NASIL ORTAYA ÇIKARILDI?”[17]

Ali Mevlüt Kaya'nın böylesine hayırlı bir faaliyetten neden rahatsızlık duyduğu anlaşılabilmiş değildir. Ancak bu vesile ile bu hayırlı faaliyetleri halkımıza hatırlatıyor olmak, müvekkili oldukça memnun etmiştir.

  1. Ali Mevlüt Kaya'nın, montaj, şantaj, kumpas, gizli kamera gibi iftiralara tevessül etmesi hayli ilginçtir:

Ali Mevlüt Kaya, Müslüman olduğunu belirten bir kişidir. Ancak şaşırtıcı şekilde, bir Müslümanın asla yanaşmayacağı bir şeyi yapmakta ve başka Müslümanlara İFTİRA ATMAKTADIR.

Şimdiye kadar, MÜVEKKİL VE ARKADAŞLARI İLE İLGİLİ, TEK BİR TANE KASET VEYA KAYIT BULUNMADIĞINDAN eminiz ki kendisi haberdardır. Böyle bir konu hiç durmadan gündem yapılmış ancak TEK BİR KAYIT DAHİ ELE GEÇMEMİŞTİR.

Dilerse kendisi, mahkeme tutanaklarını inceleyebilir.

Hal böyleyken ve ortada HERHANGİ BİR KAYIT OLMADIĞINA DAİR HUKUKİ BİR KANIT VARKEN, Ali Mevlüt Kaya'nın neye dayanarak kasetlerden bahsettiğini anlamak mümkün değildir. Müvekkil, Müslüman kimliği ile ortaya çıkan bir kimsenin böyle bir iftiraya başvurabilmesini hayretle karşılamaktadır. Çünkü bu, Kuran'a göre büyük bir iftiradır. Ali Mevlüt Kaya'ya, daha fazla harama girmeden, bu iftiraya bir an önce son vermesini tavsiye ediyoruz.

Sonuç:

Yazının başında da belirttiğimiz gibi, burada bu hususları anlatmamızın sebebi, Ali Mevlüt Kaya'nın iddialarının bizim için bir önem teşkil etmesi değildir. Kendisi istediği şekilde inanmakta özgürdür; ancak ithamları büyük olduğu ve bir kısmı iftiraya dayandığı için bunların açıklanması gerekmiştir. Aslında bu konular, Sn. Kaya gibi bazı kişiler tarafından ara ara dile getirilen konular olduğu için, halkı aydınlatmak ve unutulmuş bazı konuları hatırlatmak adına, burada tekrar bu açıklamaları yapabilmek önemli bir katkı olmuştur. Bu vesile ile müvekkil, asıl olarak "kamuoyunu" hedeflemekte ve kamuoyunu bilgilendirme amacıyla hareket etmektedir.

Bu hususların her biri önem arz ettiğinden, bu konuların tekrar gündeme getirilmesi ve tekrar açıklanması, müvekkile göre, hayır olmuştur.

Konuyla ilgili açıklamalarımızı kamuoyunun takdirine sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.25.09.2025

[1] Ramuz-El Ehadis, 277/6; Camiü's-Sagir, 3/167

[2] Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 454

[3] Camiü's-Sagir, 3:211, Müsned, 2:492, 4:391, 392

[4] Kitabül Burhan Fi Alametil Mehdiyyil Ahir Zaman, s. 38

[5] Ramuz-El Ehadis, 476/11

[6] Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 455

[7] Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 440

[8] Kıyamet Alametleri, Pamuk yayınları, s. 146

[9] İbn Mâce, Fiten, 23

[10] Tirmizî, Fiten, 39; İbn Mâce, Fiten, 28

[11] Ramuz-El Ehadis, 91/7, Buhari, Tecrid'i 1/16

[12] Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 451

[13] Hakim, Tırmızi

[14] Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 454

[15] Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 480

[16] İbni Mace 4036, Ahmed bin Handel Müsned 15/37, 38

[17] Abdullah Öcalan-Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği, İstanbul, Şubat 2001, s.25

Yorum Gönder

0 Yorumlar