Son Yayınlar

6/recent/ticker-posts

Sn. Murat Emir ve Bazı CHP’li Siyasetçilere Müvekkil Adnan Oktar’dan Hatırlatma

KENDİLERİNDEN OLMAYANLARA YAPILAN HUKUKSUZLUĞU MEŞRU GÖRENLERİN ADALET BEKLENTİLERİ BEYHUDEDİR

CHP Grup Başkanvekili Sn. Murat Emir, 10 Ekim 2025 tarihinde TBMM'de yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanlığı Sosyal ve Gençlik Politikaları Kurulu Üyesi Avukat Hayati İnanç’ın, müvekkil Adnan Oktar’ın yargılandığı dosyada güya araya girerek, kanun dışı yöntemlerle yargıyı yönlendirmeye çalıştığını iddia etmiş ve müvekkil Adnan Oktar’ı töhmet altında bırakmıştır.

Sn. Murat Emir, hukukçu kimliğine rağmen, hiç araştırmadan, müvekkil Adnan Oktar’ın avukatlarına sorup konunun aslını öğrenme gereği duymadan, sadece duyduğu bir dedikoduya dayanarak böyle bir iddiada bulunmuştur.

Müvekkil Adnan Oktar, Sn. Hayati İnanç’ı hiç tanımamaktadır; hayatının hiçbir döneminde bir bağlantısı, görüşmesi veya ilişkisi olmamıştır. Sn. Murat Emir çok küçük bir araştırma ile bu bilgiye kolaylıkla ulaşabilecekken, sadece iftira-dedikodu niteliğindeki bir iddiaya itibar etmiştir.

Oysa, Sn. Emir hiçbir gerçekliğe dayanmayan, uydurma bir dedikodudan ibaret olan bu iftirayı tekrar ettikten 2 gün sonra, sosyal medyada kendisi hakkında bazı iddialar yer almıştır, ve müvekkil Adnan Oktar bu iddialara hiç itibar etmemiştir; hüsnü zan ile değerlendirmiştir.

Müvekkile yönelik kumpasın medya ayağını oluşturan ve polis operasyonu öncesi toplumda müvekkil aleyhine infial oluşturmak için kullanılan Yeni Akit gazetesi, Sn. Murat Emir’le ilgili, diplomasının sahte olduğu, sahibi olduğu göz hastanesinde sahtekarlık yoluyla SGK’yi dolandırdığı, gayri ahlaki ilişki içinde olduğu gibi bazı iddialara yer vermiştir.

Müvekkil Adnan Oktar, Sn. Murat Emir’in aleyhindeki bu iddiaların hiçbirine itibar etmemektedir.

Müvekkil aleyhinde iftira içerikli yayınlar yapanlar bugün Sn. Emir ve birçok CHP’li siyasetçi veya bazı gazeteciler aleyhinde de karalama kampanyaları düzenlemektedir. Müvekkil, ittifak ederek bu iftiralara karşı durmak, bu çevrelerin yalanlarına inanmayarak onların kötülüklerini etkisizleştirmek gerektiğini düşünmektedir. Bu nedenle de bu çevrelerin hiçbir kötü sözlerine itibar etmemektedir. Oysa Sn. Emir, kendisine ve partisine iftira edenlerin, hakaret edenlerin sözlerine itibar edip müvekkil Adnan Oktar’ı suçlayıcı konuşabilmektedir. Bu şekilde kendi iftiracılarını da onayladığını fark etmemektedir.

Aşağıda Akit Gazetesinin internet sayfasında yayınlanan ilgili haberin manşeti yer almaktadır. (https://www.yeniakit.com.tr/haber/chpli-hukukcudan-korkunc-iddialar-1959306.html)

CHP, kendi mahallesinden olmayanların maruz kaldıkları hukuksuzluklara arka çıkmaya devam ettiği sürece ne CHP ne de Türkiye bu adaletsizlik sarmalından kurtulamaz

Müvekkil Adnan Oktar’a husumetli bazı çevreler Sn. Hayati İnanç’ın güya istinaf mahkemesinin müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında lehe karar vermesi için aracı olduğunu iddia ederek, istinaf hakimlerine de iftira atmışlardır. Sn. Emir de konuşmasında bu gerçek dışı iddiayı dile getirmiştir.

Sn. Emir’in bu iftirayı tekrar ederken göz ardı ettiği çok önemli hususlar bulunmaktadır:

  • Bahse konu istinaf hakimleri sol görüşlüdür, yani Sn. Emir’le aynı dünya görüşüne sahiptirler. Ayrıca dürüstlükleri ve liyakatleri ile tanınan, bilinen hakimlerdir. Sn. Emir kendi görüşünden ve itibar sahibi kişilerin dahi hak ve hukukunu koruyamazken, hatta onlara saldıranlara destek çıkarken, tüm bir ülkenin hakkını, hukukunu, adaletini korumaktan bahsetmesi inandırıcı olmayacaktır.
  • Sn. Hayati İnanç’la ilgili iftirayı yayanlar ve adı geçen istinaf hakimlerini karalayanlar, bugün CHP’ye yönelik itibarsızlaştırma, iftira, karalama faaliyetlerini yürüten sosyal medya infazcılarıyla aynı kişilerdir. Müvekkil Adnan Oktar’a kurulan yargı kumpasında kullanılan medya ve basın aparatları, CHP’ye yönelik saldırılarda da kullanılmaktadır. Müvekkil Adnan Oktar’a yönelik kumpası yöneten “kumpas ofisi”, CHP aleyhine de faaliyettedir.

    SN. EMİR, BU KİŞİLERİN İFTİRALARINI TEKRAR EDERKEN, BU İFTİRACILARI MEŞRULAŞTIRMAKTA VE ASLINDA BU KİŞİLERİN CHP ALEYHİNDEKİ İDDİALARINI DA KABUL ETMİŞ OLMAKTADIR.
  • Ayrıca bahse konu istinaf hakimleri, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının yüzde yüz lehine bir karar vermemişlerdir. Çok ağır baskı ve tehdit altında karar vermek zorunda kalan hakimler, 1 yıl boyunca inceledikleri dosyalarda, hukuksuzluklar alenen görülmesine rağmen kararın tamamını bozmamıştır. Onlardan sonra gelen heyet de 800 klasöre yakın dosyanın hiçbir klasörünü açmadan, yıllara dayanan yerleşik içtihatlarına taban tabana zıtlık yaratacak şekilde hükmedilen ceza kararlarının hepsini onayarak 2 gün kadar kısa bir sürede karar vermiştir.

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına 7 yılı aşkın süredir düşman hukuku uygulandığını CHP görmezden gelmemelidir

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik hukuksuzluklar, bugün CHP’nin yaşadıklarının katbekat fazlasıdır. Sn. Murat Emir’in hem bir CHP milletvekili hem de bir hukukçu olarak ilettiğimiz dosyaları dikkatle incelemesini tavsiye ediyoruz. Böylece bugün yaşananların ilk olmadığını, yıllardır sistematik şekilde Adnan Oktar ve arkadaşlarına uygulandığını görecektir.

  • Müvekkil ve arkadaşları aleyhindeki cinsel saldırı iftiraları, yıllarca arkadaş grubunda bulunan bazı kadınların emniyete şüpheli gibi çağırılıp, “bunları söylemezsen sanık olursun” tehditleri altında suni olarak oluşturulmuş gerçek dışı iddialardır.
  • Bir arkadaş grubu tehditler, basında oluşturulan infial ve baskılar sonucunda, bir ay içinde şüpheli ve şikayetçi diye iki parçaya bölünmüştür.
  • Bu kadınlar, nasıl olduysa, bir ay içinde, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki Mali Şube’ye cinsel saldırı ihbarında bulunmak için sırayla giderek şikayette bulunmuşlardır. Cinsel saldırı ihbarının Mali Şubeye yapılması, bu kadınların yıllar sonra aniden şikayette bulunmaya karar vermeleri hayatın olağan akışına aykırıdır.
  • Tutuklamalardan sonra da baskı ve tehditler devam etmiş, Av. Fuat Selvi başta olmak üzere bazı avukatlar, etkin pişman sanık devşirmek için cezaevlerini dolaşmaya başlamış; müvekkilin arkadaşlarına “devlet üzerinizi çizdi, bir daha ne Adnan Oktar ne de siz gün yüzü göremeyeceksiniz, buradan ancak cenazeniz çıkar, eğer cezaevinden çıkmak istiyorsanız (iftiraları kast ederek) bunları söyleyin yeter, biz etkin pişman metnini geliştiririz” diyerek iftira karşılığında tahliye vaat etmişlerdir.
  • Gerçekten de iftira atmayı kabul edenler, bir gün içinde tahliye edilmişlerdir.
  • MASAK raporlarında hiçbir suç unsuru olmamasına rağmen, gruptaki herkesin mallarına, banka hesaplarına, ailelerinden miras kalan evlerine, aile şirketlerine, emekli maaşlarına kadar el konmuştur. Gerekçe olarak FETÖ’ye yardım ve dolandırıcılık iddiaları gösterilmiştir. Her iki suç isnadından da beraat edilmesine ve beraati Yargıtay onamasına rağmen, evler ve arabalara el konulmuş ve iade edilmemiştir.
  • Arkadaş grubunu “silahlı” suç örgütü kapsamına sokabilmek için, operasyon günü güya bir kişinin polise ateş ettiği senaryosu hazırlanmıştır. Polise ateş edilmediği yüzlerce delille ortaya konduğu halde, bu suç isnadından ceza verilmiştir. Oysa ki;
    • silahta parmak izi yoktur,
    • ateş ettiği iddia edilen kişinin elinde ve kolunda barut izi yoktur;
    • ateş edildiği iddia edilen özel harekat polisinin ise iki elinde dirseğine kadar barut izi bulunmuştur;
    • olay anına dair çok sayıda kamera görüntüsü olmasına rağmen bunların hiçbiri dava dosyasına getirtilememiştir;
    • bu görüntülerin bazılarının olduğu güvenlik kamerası kayıt cihazları müsadere edilmiştir, diğer eşyalarla birlikte imha edilmesi talimatı verilmiştir yani sanıkların suçsuzluğunu ispat eden davanın birinci dereceden lehe delili yok edilmiştir.
  • Müvekkil Adnan Oktar’ın en etkili 7 avukatı etkisizleştirilmek için haklarında örgüt üyeliğinden dava açılmıştır; üçü tutuklanmıştır, biri hala cezaevindedir.
  • Müvekkil ve arkadaşları İstanbul’da ikamet etmelerine, aileleri ve avukatları da İstanbul’da olmalarına rağmen, müvekkil önce Edirne, ardından Erzurum ve en son Van cezaevine sevk edilmiştir; arkadaşları ise Konya, Burdur, Erzincan, Manavgat, İzmir, Kütahya, Afyon, Manisa, Antalya gibi yaşlı anne-babalarının ziyaret etmesi mümkün olmayan İstanbul’a kilometrelerce uzak illere gönderilmişler, adeta sürgün edilmişlerdir.
  • Aynı Sn. İmamoğlu’nun diploma davasındaki heyetin dağıtılması gibi, müvekkil ve arkadaşları hakkında bozma ve tahliye kararı veren hakimler dağıtılmış, dereceleri azaltılmıştır ve halen yargılanmaktadırlar.
  • Sn. Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı dosyalara mütalaa sunan aynı hocaların, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının suç örgütü olmadıklarını, isnat edilen suçları işlemediklerini açıklayan bilimsel mütalaaları dosyaya sunulmuştur.

Sn. Emir, burada sadece birkaç tanesine değindiğimiz yüzlerce hukuksuzluğa dair gönderdiğimiz dosyaları incelediğinde, bugün CHP’nin yaşadıklarının, çok daha fazlasının müvekkil ve arkadaşlarına uygulandığını görecektir.

Sn. Murat Emir’in CHP’yi müvekkil Adnan Oktar’a karşıymış gibi gösteren üslubu, CHP’nin oylarının düşmesine sebep olabilir.

Müvekkil Adnan Oktar, Türkiye’nin bugün en çok ihtiyaç duyduğu; uzlaştırıcı, birleştirici ve laiklik ile dindarlığın çatışmadan bir arada yaşandığı bir anlayışı savunmaktadır.

Müvekkil Adnan Oktar, mütedeyyin, inancını Kur’an’ın rehberliğinde yaşayan bir Müslüman’dır. Bununla birlikte düşünce yapısı ve dünya görüşü CHP’nin temel ilkeleri ile çok benzerdir. Müvekkil Adnan Oktar;

  • Bağnazlığa, yobazlığa kesin biçimde karşıdır; hatta bu doğrultuda uzun yıllardır ilmi ve fikri bir mücadele yürütmektedir;
  • Hayal ettiği gençlik, aydın, eğitimli, çağdaş, modern, dışa dönük, neşeli bir gençliktir;
  • Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, çağdaş, modern, özgür ve güçlü Türkiye’nin mimarı olarak görmektedir;
  • Sanata, estetiğe ve kültürel gelişime büyük önem vermektedir;
  • Laikliğin toplumsal barış ve ilerlemenin teminatı olduğuna inanmaktadır;
  • Kadınların toplumun her alanında, özellikle yönetimde aktif rol almaları gerektiğini savunan; kadınların özgür, üretken ve saygın bireyler olarak var olmaları gerektiğini düşünen, kadınlara çok değer veren bir anlayışa sahiptir;
  • Allah’ın Kur’an’da emrettiği gibi “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” (Kafirun Suresi, 6) ayetine uygun olarak, dinde baskı olmadığını ve inanç özgürlüğünün esas olduğunu savunan bir anlayıştadır;
  • Kur’an’da da anlatılan sosyal adalete inanmaktadır;

Müvekkil Adnan Oktar, çok sayıda eseriyle Türkiye’de sağ kesime gerçek Atatürk’ü anlatarak, Atatürk’ü anlamalarını ve sevmelerini sağlamıştır.

Müvekkilin CHP’yi tek eleştirdiği konu, kendi düşüncelerinden olmayan kişilere sahip çıkmamaları; haksızlıkları, hukuksuzlukları, adaletsizliği sadece kendilerinden olanlar için savunurken, diğer görüş ve inançtan kişilere karşı duyarsız veya sessiz kalmalarıdır.

Müvekkil Adnan Oktar ve diğer dindar camialara yönelik olumsuz bir tutum, CHP’nin aleyhine sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Türkiye, dini inançlarına bağlı bireylerin ve bu değerler etrafında şekillenen toplulukların önemli ölçüde yoğunlukta olduğu bir ülkedir.

Bu itibarla, müvekkil ve benzeri dindar kesimleri hedef alan veya dışlayıcı nitelikte değerlendirilebilecek açıklamalar, CHP’nin toplumun geniş bir kesimiyle arasına mesafe koymasına neden olabilecektir. Dindar bireylerin ve dini camiaların desteği, ülkemizde siyasi partiler açısından son derece önem arz etmektedir.

Nitekim müvekkil Adnan Oktar, AK Parti’ye kuruluş aşamasından itibaren güçlü bir destek vermiş; bu destek, partinin yüksek oy oranlarıyla iktidarda kalmasında etkili olmuştur. Bu husus detaylandırıldığında, müvekkil gibi dindar kesimin siyasi süreçlerdeki etkisinin ve desteklerinin ne denli belirleyici olduğu açıkça görülecektir.

Müvekkilin Refah Partisi-Doğru Yol Partisinin ve AK Partinin iktidara gelmelerinde önemli rolü olmuş, büyük siyasi bunalımlar, vesilesiyle atlatılmıştır:

Refah Partisi ve akabinde AK Partinin iktidara gelmesinde, müvekkilin çalışmalarının, fikriyatının, entelektüel katkılarının ve yoğun gayretlerinin çok önemli bir rolü vardır. Refah Partisi ve AK Parti, müvekkil Adnan Oktar’ın temsil ettiği bu modern, eğitimli, dindar ve bilinçli Müslüman modelini benimsemiş; müvekkilin çevresinde yer alan genç, vizyon sahibi ve toplumsal değerlere bağlı bireyleri bünyelerine katarak geniş bir taban desteği elde etmişlerdir. Bu yaklaşım, söz konusu partilerin yüksek oy oranlarıyla iktidara gelmelerinde ve uzun yıllar iktidarda kalabilmelerinde belirleyici bir rol oynamıştır.

Eğer dikkat edilirse, 2018 yılından itibaren, yani müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik kumpas ve tutuklanmalarının ardından Türkiye’de hem dindarlık gerilemiş hem de AK Parti büyük oranda oy kaybetmiştir.

Müvekkil Adnan Oktar, 1990’lı yılların başından bu yana, merhum Sayın Necmettin Erbakan ile Refah Partisi’ne, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile AK Parti hükümetlerine kesintisiz şekilde destek olmuştur. Yine, bu destek çerçevesinde merhum Başkan Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve 7 BBP'li milletvekiliyle bir araya gelip istişare ederek, kendilerini yeni kurulacak RP-DYP hükümetine destek vermeye davet etmiştir.

– 10 Aralık 1993 gecesi Abdi İpekçi Spor Salonu'nda gerçekleştirilen Refah Partisi İstanbul İl Teşkilatı'nın ‘İstanbul Gecesi’nde, MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN ARKADAŞLARINDAN GÜLAY PINARBAŞI’NIN REFAH PARTİSİ'NE KATILIŞI SIRASINDA SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLE BİRLİKTE haberlere yansıyan görüntüleri. (aşağıda)

– 12.12.1993 Tarihli Milliyet Gazetesi’nde, aynı geceyle ilgili “RP’NİN İKİ KOZU” başlıklı haberde SN. GÜLAY PINARBAŞI ve SN. FİLİZ ERGÜN’ÜN birlikte fotoğrafları. (aşağıda)

– 12.12.1993 Tarihli Milliyet Gazetesi’nin Melih Elitok tarafından kaleme alınan, “Erbakan Hoca, Gülay’ı tanıttı” başlıklı haberinde “Törene arkadaşları Altuğ Berker ve Bahadır Güven ile katılan Gülay Pınarbaşı, ERBAKAN ve PARTİLİLER ile MİLLİ GÖRÜŞ YEMİNİ ETTİKTEN SONRA PARTİ ROZETİNİ ALDI” ifadeleri yer alıyor. (aşağıda)

O gecenin ardından, müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşları arasında yer alan, tanınmış manken ve fotomodeller ile sosyetenin ünlü simaları da Refah Partisi’ne destek olmak amacıyla partiye üye olmaya başlamışlardır. Bu tanınmış simalar, katıldıkları toplantı ve programlarda sık sık, “RP’nin modern ve yenilikçi anlayışına inandıklarını, Sayın Erbakan ile Sayın Erdoğan’a büyük bir sempati ve muhabbet duyduklarını, bu sebeple seçimlerde RP’ni destekleyeceklerini dile getirmişlerdir.

– 31.01.1994 Tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki Tunca Bengin tarafından kaleme alınan, “Adnan Hoca’dan RP’ye manken ordusu” başlıklı haberde, “ADNAN HOCA ve MANKENLERİNDEN OLUŞAN ORDUSU 27 MART SEÇİMLERİ ÖNCESİNDE REFAH PARTİSİ İÇİN ÇALIŞIYOR” ifadelerine yer verilmiştir. Tunca Bengin haberde, “RP’ne katılan, ardından da örtünen Gülay Pınarbaşı’ndan sonra İslami yaşam tarzını benimseyen pek çok ünlü erkek manken “oylar Refah”a derken aralarında Şebnem Dinçgör, Melis Murathanoğlu, Cansel Özzengin ve Allegra’nın da bulunduğu sempatizanların sayısı giderek artıyor” açıklamalarında bulunuyor. (aşağıda)

– 27.01.1994 Tarihli Milliyet Gazetesi’nde Tunca Bengin tarafından kaleme alınan “SEDEF BOZOK DA ‘REFAH’ÇI OLUYOR” başlıklı haberde ise, “MANKEN GÜLAY PINARBAŞI’NDAN SONRA SOSYETE DÜNYASININ ÜNLÜ İSMİ SEDEF BOZOK DA ADNAN HOCA’NIN MÜRİTLERİ ARASINA KATILDI” ifadelerine yer veriliyor. Haberde ayrıca “Adnan Hoca’nın sağ kolu Altuğ Berker sosyete dünyasının ünlü ismi Sedef Bozok’u da saflarına katmayı başardı.”, Manken Gülay Pınarbaşı’nı örnek gösteren bazı çevreler, Bozok’un da yakında kapanıp RP’ne gireceğini iddia ederken, Sedef Bozok’un yakınlarına ‘Ben de iyi bir Müslüman olmak istiyorum. Böyle bir örnek gruba şu anda rastladım. Hayatımdan çok memnunum’ dediği öğrenildi” açıklamaları yer alıyor. (aşağıda)

– Tunca Bengin tarafından kaleme alınan 24.05.1994 tarihli Milliyet Gazetesi’nin “SEREN’İN YENİ DÜNYASI” başlıklı haberinde ise, bu kez ünlü şarkıcı Seren Serengil hakkında “ADNAN HOCA’NIN SEMPATİZANLARI ARASINA GİREN SEREN SERENGİL 5 VAKİT NAMAZ KILIP KUR’AN OKUMAYA BAŞLADI.” ifadelerine yer verilmiştir. (aşağıda)

– 25.06.1994 tarihli Milliyet Gazetesi’nin ‘Ankara-Milliyet’ bürosu tarafından kaleme alınan “Adil Düzen Düğünü” başlıklı haberde; RP Genel Başkanı merhum Sayın Erbakan’ın kızı Zeynep Erbakan’ın Ankara Sheraton Oteli Balo Salonunda gerçekleştirilen düğünü anlatılırken “ADNAN HOCACILAR” alt başlığına yer verilmiştir. Haber içeriğindeyse Adnan Oktar'ın arkadaşlarından, “Mankenliği bıraktıktan sonra kapanan Didem Ürer’le Gülay Pınarbaşı, nikaha Gökalp Barlan ve Bahadır Güven’le geldi” ifadeleriyle bahsedilmiştir. (aşağıda)

– 30.03.1994 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin ‘Cumhuriyet Ankara Bürosu’ tarafından kaleme alınan “RP’den belediyelere Osmanlı modeli” başlıklı haberde Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın, düzenlediği basın toplantısında Adnan Oktar'ın yakın arkadaşları ile birlikte çektirdiği fotoğrafa yer verilerek “Erdoğan Adnan Oktar’ın müritleriyle” alt başlığı kullanılmıştır. Haber içeriğinde de “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığına kesin gözüyle bakılan RP’li Recep Tayyip Erdoğan, Pazar gününden bu yana basın toplantısı düzenleyerek neler yapacağını anlatıyor. Erdoğan, dünkü toplantıda da kamuoyunda Adnan Hoca olarak ünlenen Adnan Oktar’ın müritleri olduğu bildirilen gençleri arkasına aldı” ifadelerine yer verilmektedir.

Bu gelişmelerin ardından Refah Partisi'yle Sayın Erbakan’a ve Sayın Erdoğan’a yönelik kamuoyundaki birtakım ön yargılar da tamamen yıkılmıştır. Müvekkilin savunduğu, “hurafelerden arınmış Kuran’a dayalı modern İslam anlayışı”nı benimseyen, ortaya koyduğu örnek modelle başı örtülü ya da açık “toplumun her kesimini kucaklayacağını ilan eden” Refah Partisi’ne karşı, vatandaşlarımız nezdinde büyük bir teveccüh oluşmuştur.

Nitekim, 1994 senesinde yapılan Belediye Seçimleri'nin ve 1995’de gerçekleştirilen Türkiye Genel Seçimleri'nin sonuçları, TAM DA MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN DÖNEME İLİŞKİN AÇIKLAMALARINI DOĞRULAR ŞEKİLDE GERÇEKLEŞMİŞTİR.

Refah Partisi, 1994 Belediye Seçimleri'nde başta Ankara ile İstanbul olmak üzere 28 şehirde seçimleri kazanarak EN ÇOK İLDE SEÇİM KAZANAN PARTİ olurken, Sayın Recep Tayyip Erdoğan İstanbul, Sayın Melih Gökçek ise Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı seçilmişlerdir. 

24 Aralık 1995’te gerçekleştirilen Türkiye Genel Seçimlerinde ise, Merhum Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Refah Partisi, oyların %21,4’ünü alarak SEÇİMDEN BİRİNCİ PARTİ OLARAK çıkmıştır.

MÜVEKKİL ADNAN OKTAR'IN GİRİŞİMLERİ VESİLESİYLE MERHUM BAŞKAN SN. MUHSİN YAZICIOĞLU VE BBP’Lİ 7 MİLLETVEKİLİNİN, RP-DYP HÜKÜMETİNİN GÜVENOYU ALABİLMESİ AMACIYLA DIŞARIDAN VERDİKLERİ DESTEK

1995 seçimleri sonrasında merhum Necmettin Erbakan önderliğindeki Refah Partisi’nin, Doğru Yol Partisi ile koalisyon yapmak ve meclisten güven oyu alabilmek için 7 milletvekili desteğine ihtiyacı vardı. Eksik kalan bu 7 milletvekili desteği, müvekkil Adnan Oktar’ın bizzat BBP lideri merhum Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ve 7 BBP’li milletvekiliyle görüşüp istişare etmesi sonucunda tamamlanmıştır.

Bu gelişme üzerine, Refah Partisi ile Doğruyol Partisi arasında kurulan RP-DYP Koalisyon hükümeti, TBMM'deki 8 Temmuz 1996 tarihli güven oylamasında merhum Başkan Sn. Yazıcıoğlu ve BBP’li 7 milletvekilinden aldığı destek sayesinde 278 kabul oyuyla GÜVENOYU ALABİLMİŞ ve HÜKÜMET KRİZİ BU SAYEDE ATLATILMIŞTIR.

Bu tarihi olay, 2020 yılında Bilgeoğuz yayınevinin yayınladığı, Kürşat Mican'ın “Şehit Lider Muhsin Başkan ve Davası” isimli kitapta da geçmektedir. Kürşat Mican kitabında, olayı şöyle anlatmaktadır:

“RP-DYP Hükümeti kuruldu kurulmasına, ama güvenoyu alması için meclisten 7 milletvekiline ihtiyaç vardı. Yani Büyük Birlik Partisi’nin milletvekillerine…

Hükümete destek vereceğini açıklaması üzerine kilit parti olan Büyük Birlik Partisi’ne birçok yerden baskılar ve tehditler geldi. Kartel medyası BBP’ye yönelik kirli saldırılarına hız verdi. BBP’ye yönelik iç ve dış odaklar tarafından dört bir yandan linç kampanyaları başlatıldı. Bazı karanlık güçler, çıkar çevreleri BBP’ye kirli oyunlar oynamak istediler. Ama cesur, dürüst ve dirayetli lider Muhsin Yazıcıoğlu ve partisi bu tehditlere pabuç bırakmadı.”

Kürşat Mican, güven oylaması konusuyla ilgili olarak merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun sözlerine de kitabında şöyle yer vermiştir:

Muhsin Yazıcıoğlu: İSTİŞARE’NİN GEREĞİNİ YAPTIK. EVET DEDİK, çünkü bugünkü şartlarda hükümetin güvenoyu almaması durumunda ülkenin yeni bir belirsizliğe düşeceğini düşündük ve bundan kaçınmak istedik.”

Burada, merhum Başkan Sn. Yazıcıoğlu’nun “İSTİŞARENİN GEREĞİNİ YAPTIK, EVET DEDİK” sözleriyle kastettiği, Sn. Yazıcıoğlu ve beraberindeki BBP’li 7 milletvekilinin müvekkil Adnan Oktar ile yapmış oldukları istişare toplantısıdır.

Müvekkil Adnan Oktar’ın siyasetin içinde olma niyeti hiçbir zaman olmamıştır

Müvekkil Adnan Oktar, siyasetle bir ilgisinin olmadığını defalarca ifade etmiştir. Kırk yıldır kendisine birçok partiden siyasete atılmasıyla ilgili teklif gelmiş ve hiçbirini kabul etmemiştir.

Ancak, ülkemizi ve milletimizi çok sevdiği için, ülkemize fayda getireceğini düşündüğü durumlarda siyasi partilere, hükümetlere tavsiyeler vermiş, istişarelerde bulunmuştur.

Müvekkil Adnan Oktar, Sayın Özgür Özel’in kucaklayıcı ve samimi tavrını takdire şayan görmektedir; ancak diğer CHP’lilerin de bu konuda titiz ve duyarlı olmaları gerektiğini düşünmektedir:

Müvekkil Adnan Oktar, CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in, “Türkiye İttifakı” ile, tüm kesimleri, tüm inançları, tüm görüşleri kucakladıklarını, Türkiye’yi seven herkesin partisi olacaklarını sıklıkla belirterek, Türkiye’yi birleştirici söylemlerde bulunmasını son derece önemli görmekte ve takdirle karşıladığını belirtmektedir.

Sayın Özgür Özel’in özellikle aşağıdaki sözü müvekkil Adnan Oktar’ın dikkatini çekmiştir:

“Bu ülkede izinden gidilecek 2 Mustafa var. Bir peygamberimiz (S.A.V) Muhammed Mustafa. Bir de ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk.
Allah kimseyi ne Peygamberimiz ne de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden ayırmasın. Onun dışındaki bütün yollar batıldır.”

Sayın Özel’in yalnızca laik ve Atatürkçü kesimleri değil; aynı zamanda muhafazakar ve dindar kesimleri de kapsayıcı bir anlayışla kucakladığını ifade eden beyanları, kendisinin hem laiklik ve demokrasi ilkelerine bağlı hem de inanç özgürlüklerine saygılı dindar bir anlayışta olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu açıklamalar olası bir iktidar döneminde sağ görüşlü, dindar ya da muhafazakar vatandaşların herhangi bir haksızlığa, hukuksuzluğa veya ayrımcılığa maruz kalmayacaklarına dair güven verici bir teminat mahiyetindedir.

Türkiye’de bugün en önemli ihtiyaç birlik ve beraberlik ruhunun inşa edilerek, kutuplaşmanın son bulması ve bununla birlikte her kesimin adil, hakkaniyetli, hukuka uygun bir muamele görmesinin temin edilmesidir.

Müvekkil Adnan Oktar, uzun yıllardır CHP’nin dindarlara, cemaatlere, tarikatlara, sağ kesimden kişilere de sahip çıkması, onların da hakkını hukukunu aramaları gerektiği yönünde tavsiyelerde bulunmaktadır. CHP’nin bugün oylarının büyük ölçüde artmasının sebebi söylemlerini bu yönde değiştirmiş olmaları, daha geniş kitleleri kucaklamaya başlamalarıdır.

Ancak müvekkil Adnan Oktar, Sayın Özel’in bu konuda istisna yapmasının partiye oy kaybettirebileceğini hatırlatmaktadır. Örneğin Sayın Özel’in, müvekkil Adnan Oktar’ın arkadaşlarından, TCDD Genel Müdürlüğü’ne getirilen Murat Atik’i hedef gösteren ifadelerini düzeltmesinin son derece önemli olduğu kanaatindedir.

Murat Atik, yıllarca müvekkilin arkadaş grubunda yer almış, çok iyi yetişmiş, Kur’an’ı, helallere ve harama dikkat etmeyi öğrenmiş, fedakarlıklarda bulunarak güzel kültürel çalışmalar yapmış, bu arkadaş grubundan ayrıldıktan sonra da eğitimi ve çalışkanlığı ile güzel başarılar elde etmiş, saygın bir iş insanıdır.

Murat Atik görevde kalmış olsaydı, parti ayırt etmeksizin herkese çok iyi davranırdı, CHP’lilere de sahip çıkan bir anlayışla hizmet ederdi; her görüşten insanı yanında görevlendirirdi; siyasi görüşüne göre ayrım yapmazdı. Çünkü kendisi bu ahlakta yetişmiş, iyi meziyetlere sahip, hakkaniyetli, dürüst, sevgi dolu, vicdanlı bir insandır. Ancak Sayın Özgür Özel’in sözleri sonrasında istifa etmek durumunda kalmıştır.

Müvekkilin arkadaş grubunda bulunup bu eğitimi aldıktan sonra iş hayatında çok başarılar edinen, tanınan bir çok kişi vardır. Murat Atik bu kişilerden yalnızca biridir.

Sayın Özgür Özel, geçmişte söylediği Murat Atik’le ilgili ifadelerinde, sanki Murat Atik ve müvekkil Adnan Oktar gerçekten kanunsuz işler yapan bir suç örgütüymüş gibi bahsetmiştir. Sayın Özgür Özel, özellikle son aylarda CHP’nin ve bazı gazetecilerin yaşadıklarından dolayı, tutuklanmanın veya yargılanmanın suçlu olmayı gerektirmediğini anlamış olmalıdır diye düşünmekteyiz.

Sn. Murat Emir’in, kendilerine sayısız haksızlık ve hukuksuzluk yapan yargının, müvekkil Adnan Oktar söz konusu olduğunda doğru kararlar verdiğine samimi olarak inandığını sanmıyoruz:

Farklı düşünce, inanç ve yaşam şekline sahip olan bireylerin yargı yoluyla adeta cezalandırıldıkları, adalet sistemine olan inancın Cumhuriyet tarihinin en zayıf düzeyine indiği bir dönemden geçilmektedir. Böyle bir ortamda, kendilerine yönelik türlü hukuksuzlukların yapıldığını anlatırken, mağduru olunan aynı yargı mekanizmasının müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları bakımından adil ve tarafsız bir şekilde yargıladığını düşünmek hakkaniyet ilkesiyle bağdaşır bir tutum olmayacaktır.

Müvekkil Adnan Oktar’a ilişkin tüm soruşturma ve dava dosyalarının içi boştur, dosyalarda tek bir somut suç delili bulunmamaktadır. Dosyalarda yer alan iddialar, cezaeviyle tehdit edilen kadınların veya tutuklandıktan sonra bir daha gün yüzü görmeme’ tehdidiyle karşı karşıya bırakılan sözde itirafçıların soyut, çelişkili ve yönlendirilmiş beyanlarından oluşmaktadır. Bu beyanları doğrulayan, destekleyen veya maddi gerçeklikle ilişkilendirilen tek bir delil ise bulunmamaktadır.

CHP’nin, gerçek bir Türkiye ittifakı kurmak, tüm halkın oyunu, güvenini, teveccühünü kazanabilmek için, her kesime adaletle, hakkaniyetle yaklaşması gerektiğini düşünmekteyiz. Dosyanın detaylarını, içeriğini, yaşanan zorlukları, eziyetleri bilmeden, öğrenmeden, soruşturmadan, bir grup hakkında ön yargıyla sözler sarf edildiğinde, herkesin kucaklanacağına dair vaatler yerini bulmayacaktır ve bu CHP’ye oy kaybettirecektir.

Türkiye’nin önde gelen ceza hukukçularının, hatta Sayın Ekrem İmamoğlu ile ilgili konularda görüş bildirenler de dahil, müvekkil Adnan Oktar’ın yargılandığı dosyada suç olmadığını, ortada bir suç örgütü değil bir düşünce grubu olduğunu, bu davanın ısmarlama bir dava olduğunu açıkladıkları hukuki mütalaalar dava dosyalarında bulunmaktadır.

Sayın Emir’in, hem Türkiye’nin en güçlü muhalefet partisinin bir milletvekili, hem de bir hukukçu olarak, Adnan Oktar dosyasını baştan sona dikkatle incelemesinin çok önemli olduğunu düşünmekteyiz. Kendileri de benzer süreçlerden geçerken, müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının maruz kaldıkları hukuksuzlukların CHP’den katbekat daha fazla ve şiddetli olduğunu görecektir.

Bilvekale bilgilerinize sunarım. 13.11.2025

Yorum Gönder

0 Yorumlar