
MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’DAN BASIN DUYURUSU
Günümüzde sevgisizlik, sevgisizliğin beraberinde getirdiği acımasız eleştiri ve yargısız infaz, toplumsal bir hastalık gibi hızla yayılmaktadır. Özellikle genç, başarılı, kaliteli, güzel ya da popüler kadınlar sistematik bir şekilde hedef alınmakta; dış görünüşleri, sosyal hayatları ya da özgürlükleri üzerinden acımasızca eleştirilmekte ve merhametsizce yıpratılmaktadırlar.
Müvekkil Adnan Oktar, toplumda özellikle de güzel, kaliteli kadınlara yönelik sevgisiz, acımasız bu bakış açısının, Kur’an ahlakına aykırı olduğuna dikkat çekmektedir.
Müvekkil Adnan Oktar, her zaman genç kızlar ve kadınlara Kur’an’da anlatıldığı şekilde büyük bir değer vermiş; onların mutluluğunun, neşesinin ve huzurunun son derece önemli olduğunu vurgulamış; kadınlara duyulan sevgi ve saygının, İslam ahlakının temel prensiplerinden biri olduğunu ifade etmiştir. Kadınları Allah’ın özel olarak yarattığı estetik, zarafet, akıl ve vicdan gibi değerlere sahip, Allah’ın tecellisi olan çok tatlı varlıklar olarak tanımlamaktadır. KADINLARA SEVGİYLE YAKLAŞMANIN, ONLARI KORUYUP KOLLAMANIN, GÜZEL SÖZLERLE HİTAPETMENİN VE NEZAKET GÖSTERMENİN KUR’AN AHLAKININ BİR GEREĞİ OLDUĞUNUSIKÇA DİLE GETİRMİŞTİR.
Güzelliğe, Kaliteye ve Başarıya Karşı Kıskançlığın Nedenlerinden Biri, Sahip Olamadığını Değersizleştirmeye Çalışmaktır
Genç, güzel ve başarılı kadınlara yönelik acımasız eleştirilerin temelinde çoğu zaman kıskançlığın etkisi olduğu açıktır. Rekabet hissiyle veya bazı erkekler sahip olamayacakları bir güzelliğe, estetiğe sahip oldukları için güzel ve dikkat çekici kadınları ezmek, aşağılamak, değersizleştirmek istemektedirler.
Sevgisiz, kalitesiz, sığı görüşlü insanların kadınlarda görmeye dayanamadıkları özellikler vardır; bir kadında bu özellikleri gördüklerinde kıskançlıktan gözleri dönmüş şekilde bu kadınlara saldırmaya başlamaktadırlar.
Bu tarz kişilerin kıskançlık ve öfkeyle saldırdıkları kadınların başlıca özellikleri şöyledir:
Oluşturmaya çalıştıkları ve sadece kendilerine hizmet ettirmek istedikleri kadın modeli ise şöyledir:
Aklını kadınlara takmış, güzel ve dikkat çekici veya başarılı her kadını aşağı çekmeye çalışan bu mantıktaki insanlar genel olarak kadına, kaliteye, güzelliğe, estetiğe karşıdırlar.
Bu kişilerin hayatlarına bakıldığında kendilerinin, giyimlerinin, evlerinin, yaşam şekillerinin de son derece kalitesiz, basit, zevksiz, her türlü güzellikten, neşeden, ruh zenginliğinden uzak, sıradan ve soluk olduğu görülecektir.
Güzel ve kaliteli kadınları bilgisayar başında veya TV ekranlarında kendilerince hor görmeye, aşağılamaya çalışanların aslında sefil denebilecek bir yaşantıları vardır; evleri “sadece yaşamak” ve temel ihtiyaçlarını gidermek üzere kurulmuştur; estetik, sanat, temizlik, göze hoş gelen şeyler bulunmaz; evlerinde daima ağır bir yemek kokusu hakim olur; evlilerse ve çocukları varsa, aralarındaki ilişki çoğunlukla bağrışmaktan, çekişmekten ibarettir.
Bu çok basit, zevksiz hayat içinde, TV ekranında veya sosyal medyada güzel, canlı, neşeli, hayat dolu, kaliteli bir insan gördüklerinde, nefret ve kıskançlık hisleriyle dolarak, güzel gördükleri her şeye saldırmaya başlarlar.
Bu bağnaz, sevgisiz, kalitesiz insanların oluşturdukları baskıcı, linç eden, agresif, öfkeli ortam nedeniyle, sanatçılar sindirilmiş durumdadır; çok nadir güzel, yeni şarkılar üretilebilmektedir, dans edebilen çok az kişi kalmıştır. Dans edenlere de etek boyundan, figürlerine kadar her şey linç ile sonuçlanabilmektedir. Sanki negatif bir güç, güzel olan her şeyi yok etmeye ant içmiş gibi, her güzelliğin üzerine saldırmaktadır.
Beyaz TV başta olmak üzere birçok TV kanalında da güzel ve kaliteli kadınların hedef alındığı programlar yapılmaktadır. İlginç olan ise, bu programları sunan kadınlar da yine çok bakımlı, dekolte giyimli, dikkat çekici kadınlardır; eleştirdikleri, hatta linç ettikleri kadınlarla giyimleri, makyajları, özel hayatları birebir aynıdır. Buna rağmen, kendilerine benzeyen kadınları isteyerek hedef aldıklarını düşünmemekteyiz. Çalıştıkları kanal tarafından kendilerinin bu şekilde yönlendirildikleri kanaatindeyiz.
Kadın cinayetlerindeki artış, kadınlara yönelik nefretin artışıyla doğru orantılıdır.
Resmi verilere göre 2024 Yılında Erkekler Tarafından en az 394 Kadın Öldürüldü, 259 Kadın Şüpheli Şekilde Ölü Bulundu. Kadınları öldürenler ise, eşi, eski eşi, erkek arkadaşı, nişanlısı, oğlu, babası gibi en yakını olan erkeklerdir.
Bazı TV yayınlarındaki ve sosyal medyadaki kadına yönelik nefret dili, hakaretler, küçük düşürmeye yönelik saldırılar, cahil, saldırgan, bağnaz yapıdaki kişilerin nefretlerini daha da tahrik ederek, kadınların öldürülmelerine kadar varan şiddet eylemlerine neden olmaktadır.
Kadınları, kendisinin olmadığı için, eteğinin boyu kısa olduğu için, istediği yemeği yapmadığı veya çamaşırlarını yıkamadığı için öldürecek kadar vahşileşen, nefret ve öfke dolu bir kesim oluşmuştur.
Hadise, Hande Erçel gibi sanatçılara yönelik linçler, ülkemizi solduran, neşeyi, güzelliği, estetiği hedef alan eylemlerdir.
Yakın zamanda yaşanan örneklerden biri, ülkemizin en tanınmış ve en çok izlenen şarkıcılarından Hadise’ye yönelik yapılan linçtir. Hadise Hanım, yıllar içinde dış görünüşü, yaşam tarzı, sahne kıyafetleri ve özel hayatıyla yazılı ve görsel basında ve sosyal medyada yoğun eleştirilere maruz kalan genç bir hanımdır. Kilo değişiminden, kıyafet tercihlerine, makyajından, dansına kadar zaman zaman sosyal medyada haddini fazlasıyla aşan eleştirilere maruz kalmaktadır.
Hadise Hanım gibi çok modern, hoş, güzel bir kadının fotoğrafına dahi yapılan acımasız, sevgisiz, incitmek amaçlı olduğu aşikar yorumlar, toplumdaki nefretin, kıskançlığın, imha ve linç kültürünün tipik bir örneğidir:








Hadise ise bu çirkin, nefret ve kıskançlık dolu bu sözlere sosyal medya hesabından şöyle karşılık vermiştir:
“Zayıflarız, yargılanırız.
Kilo alırız, yine yargılanırız.
Filtre kullanırız, “gerçek değil” derler. Çizgilerimizi gösteririz, “yaşlandın” derler.
Kadın olmak, her halinle yargıya açık olmak demek sanıyorlar.
Ama ben hiçbir zaman bu kurallara göre yaşamadım. Ne sahnede ne aynada.
Bu fotoğraf da benim.
Çizgilerim de benim.
Sözüm de bedenim de sahnem de benim.
Ve bu özgürlüğü kimseye açıklamak zorunda değilim.
Korkmadım. Korkmam. Korkutamazsınız.”

Instagram hesabından yaptığı bir paylaşımda, kendisine yönelik linç için şöyle demiştir:
“Ben bu linç kültürünün faturasını en ağır ödeyen isimlerden biriyim. Obez dediler, Roberto Carlos bacaklı dediler, çok zayıf, çok çirkinleşti, sivrisineğe döndü dediler. Söylemedikleri söz kalmadı. Hepsini yaşadım. Acı olan da çoğunlukla kadınların bu nefreti kusması. O dönem sosyal medya bu kadar yaygın kullanılmıyordu. Destek görmem gereken anlarda destek görmedim.”


Kadınların, sürekli olarak kendilerini savunmaya ve açıklamaya zorlayacak şekilde ezilmeye, küçük düşürülmeye, değersizleştirilmeye çalışılması, bağnaz, sevgisiz, katı, şiddet eğilimli bir anlayışın sonucudur.
Sürekli olarak linçe uğrayan sanatçılardan bir diğeri de Hande Erçel’dir. Özellikle annesinin kanser hastalığı sürecinde ve sonrasında, sosyal medyada ve magazin dünyasında ağır eleştirilere maruz kaldığını, hatta taciz boyutuna varan yorumlardan dolayı büyük bir üzüntü yaşadığını zaman zaman dile getirmiştir. Bu süreçte"linç edildiğini" vurgulayan Erçel, kendisini hedef alan bu tutumları asla affetmediğini ve psikolojisinin de bozulduğunu açıkça ifade etmiştir:
İşte senin de bahsettiğin gibi belki bedenimden kilolu zannettiler beni, -çok istersem de kilolu olurum yani bana göre değildim- amakilomdan, oyunumdan, çevremden o kadar çok vuruldum ki, o zamanlar o ve uğraştığım şey çok başkaydı. Daha doğru bir zaman seçselerdi ama o benim tüm hayatımı çok etkiledi. Bugün dönüştüğüm bu sakinlik de o yüzden olabilir, o kadar etkiledi ki bunu affetmiyorum, çok küçüktüm ve o çok küçükken, çok küçük bir kıza yapılacak şeyler değil bence, çok yanlış bir örnek…” https://www.instagram.com/reel/DL-dDQPpDiW/?utm_source=ig_web_copy_link


BAZI İNSANLARIN GÜZEL KADINLARI GÖRDÜKLERİNDE, KİMİ HASET HİSLERİYLE, KİMİ ASLA SAHİP OLAMAYACAĞINI BİLDİĞİ İÇİN, BU KADINLARI KENDİLERİNCE AŞAĞILAYARAK, KÜÇÜMSEYEREK, AĞIR ELEŞTİREREK KENDİ EZİK, SEVGİSİZ, YALNIZ HAYATLARINI, AŞAĞILIK KOMPLEKSLERİNİ TATMİN ETMEYE ÇALIŞIRLAR. GÜZEL, GENÇ VE DİKKAT ÇEKEN KADINLARI LİNÇ EDENLERİN TAMAMI HİÇBİR ZAMAN GERÇEKTEN SEVİLMEMİŞ, BİR KEZ BİLE GERÇEK SEVGİYİ HİSSETMEMİŞ, ZAVALLI HAYATINDAN DOLAYI DÜNYAYA, GÜZELLİKLERE, ÖZGÜRLÜKLERE KARŞI DÜŞMAN KİŞİLERDİR.
HADİSE VE HANDE ERÇEL GİBİ ÇOK GÜZEL, ÇOK KALİTELİ, ALIMLI, NEZAKETLİ, HOŞ KADINLAR, ÜLKEMİZİN GURURU, NEŞESİ, AYDINLIĞIDIR. BU İKİ HANIM GİBİ DİĞER GÜZEL VE KALİTELİ KADINLARA YÖNELİK SALDIRILAR, BU ÜLKEDE MODERNLİĞE, SANATA, ESTETİĞE, GÜZELLİĞE, NEŞEYE YAPILAN SALDIRALARDIR.
HADİSE VE HANDE ERÇEL GİBİ GÜZEL KADINLARI AŞAĞI ÇEKMEYE, ÜZMEYE, IŞIKLARINI SÖNDÜRMEYE ÇALIŞANLAR (bu yazıda adı geçenleri tenzih ederiz), KISKANÇ, SEVİYESİZ, KALİTESİZ, BÖYLE KADINLARIN YANINA DAHİ YAKLAŞAMAYACAK NİTELİKTEKİ KİŞİLERDİR.
HADİSE’NİN, HANDE ERÇEL’İN VEYA DİĞER KADINLARIN, BÖYLE HASTALIKLI RUHA SAHİP İNSANLARI HİÇ CİDDİYE ALMAMALARI, UMURSAMAMALARI, YOKLARMIŞ GİBİ DAVRANMALARI GEREKİR.
BU HANIMLARIN HAYRANLARI, SEVENLERİ, KONSERLERİNİ, FİLMLERİNİ TAKİP EDENLERİNİN İSE, BÖYLE SANATÇILARA SAHİP ÇIKARAK, ÇOK GÜÇLÜ BİR ATAKLA DESTEK VERMELERİ ÇOK ÖNEMLİDİR. SESSİZ KALMALARI DAHİ, SEVGİSİZ, KISKANÇ, ZALİM RUHLU İNSANLARA DESTEK ANLAMINA GELİR.
ÜLKESİNİ SEVEN HER AKLI BAŞINDA, SAMİMİ VE VİCDANLI İNSANIN, ÜLKEMİZİN GÜZELLİKLERİNE, ÜLKEMİZLE İLGİLİ KALİTELİ HER ŞEYE GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE SAHİP ÇIKMASI SON DERECE ÖNEMLİDİR.
TÜRKİYE’Yİ ORTADOĞU’YA HAKİM BAĞNAZ, İÇ KARARTICI, İÇİNE KAPALI, SEVGİSİZLİK ORTAMINDAN KORUYAN ETKENLERİN BAŞINDA, HADİSE, HANDE ERÇEL GİBİ ÇOK GÜZEL, MODERN, KALİTELİ, HÜR, NEŞELİ, KONUŞMASI, TAVRI VE TARZIYLA ETKİLEYİCİ KADINLAR, SANAT, ESTETİK, ÖZGÜRLÜK, NEŞE VERİCİ HER ŞEYDİR.
BU DEĞERLER YOK EDİLDİĞİNDE, SUSTURULDUĞUNDA VEYA SİNDİRİLDİĞİNDE, BAĞNAZLIĞIN KARANLIĞI ÜLKENİN ÜZERİNE KARABASAN GİBİ ÇÖKER.
Medya ve Sosyal Medya’da Yargısız İnfaz ve Linç Kültürü
Medya ve sosyal medya, bilginin yayılmasında son derece etkili bir araçtır. Ancak bu etki, zaman zaman yargı süreci tamamlanmadan bireylerin toplum önünde suçlu ilan edilmesine ve hatta linç edilmesine neden olmaktadır. “Yargısız infaz” olarak adlandırılan bu durum, hem hukuk devleti ilkelerine aykırı bir tutum sergilemekte hem de insan hakları açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu olgunun en çarpıcı örneklerinden biri, Dilan Polat ve merhum Nihal Candan gibi tanınmış sosyal medya fenomenlerine yönelik gerçekleştirilen yargısız infaz ve linç kültürüdür. Hukuki süreçleri henüz sonuçlanmamışken, haklarındaki iddialar kesinleşmeden ağır hakaretlere, aşağılamalara ve itibarsızlaştırma kampanyalarına maruz kalmışlardır. Gösterişli yaşam tarzları ve sosyal medya paylaşımları sebebiyle toplumda oluşturulan öfke bilinçli bir şekilde körüklenmiş ve bu kişiler adeta hedef haline getirilerek birer sembole dönüştürülmüşlerdir.
Ünlü sosyal medya fenomeni Nihal Candan’ın hayatını kaybetmesinde önemli bir rol oynayan bu linç ve yargısız infaz sürecinde merhume, kamuoyunda infial yaratacak nitelikteki haberlerle önce linç edilmiş, ardından yapay bir kamuoyu baskısı oluşturularak tutuklanmıştır. Tutuklanma süresince cezaevinde büyük korkular yaşamış ve sağlığı ciddi şekilde bozulmuştur. Bu durumun ardından sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilse de tekrar tutuklanması için yeni bir kamuoyu baskısı yaratılmış ve bu yoğun karalama kampanyası Nihal Candan’ın vefat etmesine kadar devam etmiştir. Hatırlanacağı gibi kendisine yöneltilen ağır öfke ve nefretin yol açtığı psikolojik yük ve yeniden cezaevine girme korkusu altında “bir daha cezaevine dönmektense ölmeyi tercih edeceğini” dile getirmiş ve maalesef, bu noktaya itilmiş, bir şekilde sözünü de gerçekleştirmiştir.

Dilan Polat'ın psikolojik olarak ciddi bir çöküntü yaşadığı ve bir psikiyatri kliniğinde yatarak tedavi gördüğü herkesçe malumdur. Bu süreçte cezaevinde intihar girişiminde bulunduğu, tahliye edildikten sonra kendini öldürme düşüncesine kadar geldiği, kliniğine yatırıldığı ve sağlık durumu nedeniyle aşırı kilo kaybı yaşadığı bilinmektedir. Hastaneden yaptığı paylaşımlarda, "Benim kötülüğüm için uğraşanlar yüzünden hayatla bağım kopma noktasına geldi, hayattan vazgeçmek istediğim anlar oldu" ifadelerini kullanmıştır.





Bu hanımların – ki Nihal Candan’ın vefatıyla sonuçlanan süreçte- yargılandıkları dosyadaki suç isnatları ve deliller mahkemelerce adil bir şekilde incelenip değerlendirilecektir. Ancak hiçbir şey bir insanın hayatından daha değerli olamaz. İsnatlar ciddi olsa da, cinayet veya terör gibi başka birinin hayatına mal olan suçlar değildir. Buna rağmen, Kuran’ın cinayet gibi ağır suçlarda dahi affı bir yol olarak sunması Müslümanlar için önemli bir rehberdir. Bu nedenle GENÇ HANIMLARIN HAYATA BAĞLANMASI, KENDİLERİNE ZARAR VEREN SAĞLIK VE PSİKOLOJİK SORUNLARDAN KURTULMALARI TEŞVİK EDİLMELİDİR. AYRICA, BU KİŞİLERİN TOPLUMDA ÖFKE VE NEFRETLE HEDEF GÖSTERİLMESİNİ, LİNÇ EDİLMESİNİ VE HAKSIZ YERE MAĞDUR OLMASINI ÖNLEMEK İÇİN GEREKLİ TEDBİRLER ALINMALIDIR.
Bağnazlık, Kadın Sevgisinin Önündeki En Büyük Engeldir
İslamiyet adı altında uygulanmakta olan, ancak Kur’an ile bağdaşmayan, büyük ölçüde uydurma hadisler üzerinden kurgulanan muhafazakar, bağnaz din anlayışı, kadınları ikinci sınıf varlıklar gibi gören, hatta kadını aşağılamanın da ötesinde, YOK ETME ARZUSU ile şekillenen sahte bir inançtır. Bu inanç, Kuran'a aykırıdır. Bu inancın din adı altında dünyada yaygın oluşu, özellikle Müslüman toplumlarda kadına bakış açısını da şekillendirmiş ve söz konusu toplumlarda, kadını aşağılanması, erkeğe köle olması gereken, kapatılması, yasaklanması, susturulması, ikinci plana atılması gereken bir insan görünümüne sokmuştur.
Tüm bu sebeplerden dolayı bu toplumlarda, kadına sevgi ve saygı gelişmesi mümkün olamamaktadır.
Sayısız uydurma hadis ile aşağılanmış olan kadınlar, söz konusu erkekler tarafından alabildiğine değersiz görülmekte, erkeklere hizmet etmesi gereken birer META olarak kabul edilmekte ve bunun sonucu olarak da değersiz bir varlık statüsünde olan kadının dövülmesi, aşağılanması veya öldürülmesi çok büyük sorun teşkil etmemektedir.
İslam adına ekranlarda boy gösteren bir kısım alimlerin bu konudaki açıklamaları da, bu vahim durumu desteklemekte ve yaygınlaştırmaktadır.
Sosyal Medyada kadına yönelik psikolojik şiddetin, linçlerin, hakaretlerin bir kısmının temelinde de bu bağnaz anlayış yer almaktadır.
BU BAĞNAZ ANLAYIŞLARIN ORTADAN KALKMASI VE KUR’AN’DAKİ İNSANI, ÖZELLİKLE DE KADINIYÜCELTEN HAKİKATLERİN HAYATIMIZAHAKİM OLMASIYLABİRLİKTE, KADINLARA YÖNELİK SERTELEŞTİRİLERİN, SEVGİDENYOKSUN YAKLAŞIMLARIN VE YARGISIZ İNFAZLARIN HEMEN SONAERECEĞİ AÇIKTIR.
SONUÇ: KADINLARA DUYULAN SEVGİ VE SAYGININ DERECESİ O TOPLUMUN MEDENİYETİNİN VE HUZURUNUN GÖSTERGESİDİR
Kadının yüceltilmesi, toplumun da yücelmesi anlamına gelir. Bu nedenle kadınlara özgürlük, sevgi ve destek verilmesi şarttır. Onlara baskı yerine, teşvik; kıskançlık yerine hayranlık gösterilmelidir.
Kuran’da kadınlara sevgiyle yaklaşmak, onları onurlandırmak bir ibadettir. Hadise ve Hande Erçel örneğinde olduğu gibi giyimleri yaşam tarzları ve yetenekleri yönünden onlara saldıran kesimler, aslında kadına karşı duyulan sevgisizliğin, kabalığın ve cehaletin bir yansıması olarak görülmelidir. Allah kadınları çok güzel yaratmıştır ve her biri Allah’ın tecellisidir. Onlara hakaret edenler, aslında Allah’ın sanatına ve haşa Allah’a saygısızlık ederler. Bu ise Allah’a ve Kuran’a karşı çok büyük bir ahlaksızlıktır.
Kadınların sanatla iç içe olmaları, giyimlerine makyajlarına özen göstermeleri Allah’a olan sevginin bir tezahürü olarak görülmelidir. Kadın zarafetini, güzelliğini sanatını övmek, eleştiri yerine iltifat yöneltmek toplumların medeniyet seviyesinin göstergesidir. Bir kadının sahneye çıkıp sanatını icra etmesi, Rabbimiz’in ona bahşettiği güzellikleri ve yetenekleri sergilemesidir. Bu durum Allah’ın bir nimeti olup, bu nimeti takdir etmek gerekirken linç etmek nankörlüktür. Bu nedenle sanat icra eden tüm hanımlar desteklenmelidir.
Kadınların medya önünde savunmasız bırakılması, onları psikolojik olarak yıpratır. Hiçbir insan, milyonlarca kişi tarafından aşağılanmayı, tehdit edilmeyi, dışlanmayı, hor görülmeyi, alay edilmeyi, itibarsızlaştırılmayı hak etmez. Bir insanın toplum önünde görünür hale gelmesi, onun "hedef tahtasına" dönüştürülmesini mazur gösteremez, Her insan bu tür saldırılarla ruhsal olarak başa çıkamayabilir ve birçok örneğini gördüğümüz gibi intihara kadar sürüklenebilir. Allah korusun, buna vesile olanlar da büyük bir vebal altında kalabilirler. Bir insanın ölümüne sebebiyet vermek çok büyük bir vicdani sorumluluktur.
Bu nedenle; gazeteciler ve sosyal medya kullanıcıları karşılarındaki kişilerin bir evlat, bir anne, bir kız çocuğu ve bir insan olduğunu unutmadan, daima sevgiyle, anlayışla, güzel sözlerle yaklaşmalıdır. Eğer bir hata varsa eğitmek kastıyla, düzeltmek için, merhamet ederek yazmalı ve konuşmalıdır.
Müvekkil Adnan Oktar, konuyla ilgili olarak aşağıdaki ayetleri hatırlatmaktadır:
Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırız:
Allah, zulme uğrayanlar dışında, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah işitendir, bilendir. (Nisa Suresi, 148)
Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)
Kamuoyunun bilgilerine bilvekale sunarız. 06.10.2025
0 Yorumlar