Son Yayınlar

6/recent/ticker-posts

Mine Kırıkkanat’ın Sosyal Medya Paylaşımı Hakkında Müvekkil Adnan Oktar’dan Tekziptir

Mine Hanım, sosyal medya hesabında müvekkil Adnan Oktar’ın katıldığı duruşmada yaptığı konuşmayla ilgili bir haberi paylaşarak yorumda bulunmuştur.

MÜVEKKİL ADNAN OKTAR’IN KONUYLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ ŞÖYLEDİR

Her Söz, Sözün Sahibinin Ruhunu Yansıtır

Öncelikle Mine Hanım’ın sözünü kendisine iade ettiğimizi ifade ederiz. Bu tip sözler, karşı tarafa özellikle de müvekkil gibi tevekküllü, teslimiyetli, her işi hayır üzerine olan insanlara hiçbir etkisi olmaz, sadece o sözü sarf edenin iç dünyasının halini yansıtır.

İnsanların birçoğuna hakim olan sevgisizliğin, alaycılığın, kabalığın ve nobranlığın sadece kişinin kendisine zararı olduğu, bu tip olumsuzlukların karşı tarafa hiçbir tesirinin olmadığı psikolojik ve sosyolojik bir gerçektir. Söz konusu müvekkil olduğunda ise, Allah’a içten bir tevekkülle, çok derin ve güçlü bir sevgiyle yaşayan bir insan olduğundan, bu ve benzeri şeylerden olumsuz etkilenmesi asla söz konusu olmamaktadır. Hatta tam tersine kendisine yönelik her türlü öfke, kıskançlık, haset, alaycılık, kötü söz, kumpas gibi negatif girişim şaşırtıcı bir şekilde hayrına, yararına, iyiliğine dönüşmektedir.

Bencilliği, alaycılığı, sevgisizliği ve katılığı benimsemiş olanlar her geçen gün daha yalnızlaşarak, fiziken daha hızlı çökerek, bu sebeple de gittikçe hırçınlaşıp öfke dolarak yaşamaktadır. Müvekkil Adnan Oktar ise sevgiyi çok iyi bildiği ve yaşadığı için dinç, genç, coşku dolu bir hayat yaşamaktadır, birçok seveni vardır, sevenleri de gün geçtikçe artmaktadır.

Cezaevinden çektirdiği fotoğraflara yansıyan ve sosyal medyada da gündem olan gençliği, dinçliği, şıklığı, güzelliği de bu hakikatin somut bir ispatıdır. Şartları zorlaştırarak müvekkilin dinçliğinin, gençliğinin, şevkinin, heyecanının, sevgisinin azalacağını sananların ise, müvekkilin 7 yıl içinde cezaevinde daha da genç, dinç, sağlıklı olmasının yarattığı şaşkınlık ve öfke ibretliktir. Öyle ki haset edenlerin öfkesi müvekkilin Erzurum’dan Van’a gönderilmesine neden olmuş, ancak ellerine hiçbir şey geçmediği somut olarak görülmüştür. Yaşatılan tüm zorluklara rağmen müvekkilin gençleşmeye, dinçleşmeye devam ettiği Mahkeme salonlarında gözle görülmektedir.

 

Müvekkil Adnan Oktar’ın 7 yıldır son derece zor koşullar altında cezaevinde yaşıyor olmasına rağmen dinçliği, gençliği, sağlığı, gücü, heybeti gönülden Allah’ı sevmesinin neticesi olan sevgi gücünden kaynaklanmaktadır.

Artık Beğenilmediğini Düşünen Kadınların Sevgisiz Üslupları Onları Hiç Sevilmeden Yaşamaya Mahkum Etmektedir

Mine Hanım’ın aydın ve modern anlayışının yanı sıra gençliğinde güzel ve bakımlı olması, ilerleyen yaşına rağmen de bakımlı olmaya özenmesi hoş ve saygı duyulacak bir tutumdur. Mine Hanım’ı tenzih etmekle birlikte, bazı kadınlarda özellikle de gençken güzel olup zamanın tahribatını derin olarak yaşayanlarda, artık kendisini kimsenin beğenmeyeceği, sevmeyeceği endişesi olabilmektedir. Bu yanlış düşünce sebebiyle de yersiz bir öfke, anlamsız bir hırçınlık, alaycı bir üslupla kendi fiili durumunun içinde oluşturduğu acıyı örtbas etme çabası görülebilmektedir. Bu da insanlara karşı sevgisizlik olarak yansımakta, bu sevgisiz üslup ister istemez iticilik oluşturmakta ve bu kişiler çevresi tarafından da sevilmeyen insanlar haline dönüşmektedir.

Dikkatlice bakıldığında müvekkil aleyhine beyanlarda bulunan kadınların birçoğunun da bu psikoloji içinde olduğu, güzel, bakımlı, sevmeyi ve sevilmeyi bilen, sevgiden zevk alan kadınların ise müvekkile karşı olumsuz bir üsluplarının olmadığı görülmektedir. Sevilmenin ve beğenilmenin fiziki koşullardan önce ruh kalitesiyle bağlantılı olduğunun, bir kadını samimi sevgi kadar güzelleştiren başka bir şey olmadığının farkında olan kadınların en önemli avantajları ve kazançları, ruh kalitelerine ve sevme güçlerine zarar verebilecek her şeyden özellikle de öfkeden, alaycılıktan, basitlikten, kalitesizlikten kaçınmalarıdır.

Yaşları ilerlediği ya da fiziken yıprandıkları için artık sevilmeyeceklerini düşünerek sevgisiz bir üslup benimseyen, benimsedikleri bu üslup nedeniyle gerçekten sevilmesi zor hale gelen ve kendilerini bir açmaza sokan kadınların aslında bu durumdan çıkmaları çok kolaydır. Mine Hanım’ın kendisini böyle bir açmaza mahkum etmesine hiç gerek yoktur. İnsanlara sevecenlikle, anlayışla, sevgiyle yaklaşan yüksek bir ruh kalitesini elde edebilecek bir hanım olduğu görülmektedir.

Müvekkil Adnan Oktar’ın Başına Gelenlerle Hz. Yusuf’un Yaşadıklarının Benzerliği Alaycı Yorumlarla Örtbas Edilmesi Mümkün Olmayan Bir Hakikattir

İnsanların büyük çoğunluğu bir gerçekten etkilendiklerinde ve bu ağırlarına gittiğinde durumu alaycı tepkilerle, sevgisiz cümlelerle yok saymaya çalışırlar. Bu, kendilerini kandırmak ve oyalamaktan başka bir netice vermez. Vicdanlı olanların da hakikati görmesini engellemez. Böyle sevgisiz ve cahillik içeren yorumlar sadece kendileri gibi sevgisiz bir avuç insana hitap eder ve benzer sevgisizlik içinde olanların birbirini oyalamasından öteye geçmez.

Mine Hanım’ın Müslümanların Peygamberlere benzer şeyler yaşamasının güzelliğini ve manasını anlamaması Kuran hakkında bilgi sahibi olmamasından kaynaklanmaktadır. Öncelikle Peygamberlerin başına gelenlerin benzerini yaşamak Peygamberlik iddia etmek ya da kendisini Peygamber gibi görmek anlamına gelmez. Her mümin Peygamber  ahlakında olmaya, Peygamberlerin yürüdüğü yollardan yürümeye, benzer şeyleri yaşamaya özenir. Kendi hayatına baktığında Peygamberlerin yaşadıklarıyla benzerlik varsa da bundan sevinç duyar. Bunların tamamı Kuran’a ve Müslüman ahlakına uygun güzelliklerdir.

Kuran’da Allah peygamberlerin başlarına gelenleri bir “hikaye” olarak değil müminlerin kendi hayatlarına pay çıkarmaları için birer kıssa olarak bildirdiğini haber vermiştir. Bir insan Kuran’da bildirilen bu olayları okuduğunda ya “geçmişte yaşanmış bazı olaylar” deyip geçebilir ya da “bu anlatılanların hepsinde bir hikmet ve işaret var” gözüyle bakıp kendisine ve tüm müminlere pay ve ders çıkarabilir. Allah Kuran’daki kıssalara “masal” gözüyle bakılmasını kınamış, bu kıssalardan her müminin kendisine bir hikmet çıkarmasını ise övmüştür:

Onlara "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Eskilerin masalları" dediler. (Nahl Suresi, 24)

Allah Kuran’da geçmiş Peygamberlerin ve yanındakilerin yaşadıklarını anlatmasının hikmetinin, bunların bir benzeriyle her devirdeki müminlerin de karışılacağını haber vermek olduğunu söylemiştir:

Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; 'Allah'ın yardımı ne zaman?' diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214)

Bu durumda mümin, kendi başına peygamberlerin yaşadıkları gelmiyorsa o zaman şüphe eder ve rahatsızlık duyar. Geçmiş toplulukların bir benzerini yaşıyor olması ise sevinç ve iftihar vesilesidir.

Peygamberlerin yaşadıklarının bir benzerinin tarih boyunca her iman eden topluluk tarafından yaşanması Allah’ın sünneti yani kanunu olarak nitelenir:

(Bu) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın. (İsra Suresi, 77)

Bu sebeple müminlerin Peygamberlere benzer şeyler yaşaması Allah’ın bir sünneti olduğundan talep edilen, istenilen, olduğunda da mutlu olunan bir durumdur. Bunun Peygamberlik iddia etmekle hiçbir ilgisi bulunmaktadır.

1) MÜVEKKİL ADNAN OKTAR TIPKI HZ. YUSUF GİBİ KADINLARIN CİNSELLİK İÇERİKLİ İFTİRALARINA MARUZ KALMIŞTIR

Allah Kuran’da kıskanç bir kadın tarafından Hz. Yusuf’un cinsel içerikli bir iftiraya maruz kaldığını, diğer kadınların da bu kumpasın içinde yer aldıklarını bildirmiştir. Ayetlerde bildirildiğine göre Hz. Yusuf’un güzelliği, temizliği, çekiciliği karşısında güçlü bir istek duyan kadınlar Hz. Yusuf ile birlikte olmak istemişler, ancak Hz. Yusuf Allah’tan korkan bir insan olarak kadınların bu arzularına karşılık vermemiştir. Arzularına karşılık bulamamanın öfkesi ve kıskançlığıyla da bu kadınlar Hz. Yusuf’a iftira atmışlar, hatta bu iftiraları için sahte deliller oluşturmuşlar, birbirlerinin iftiralarını destekleyerek yalancı tanıklık yapmışlardır.

Kadının Hz. Yusuf’un yakışıklı, güçlü ve çekici bir erkek olmasından etkilenerek Hz. Yusuf’la gayri meşru ilişkiye girmek istemesi ve Hz. Yusuf’un Allah’tan korkan namuslu ve iffetli bir insan olarak bu teklife karşı koyması şöyle bildirilmiştir:

Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez." (Yusuf Suresi, 23) 

Bu olay kısa süre içinde tüm şehirde duyulmuş, Hz. Yusuf ve kadın hakkında gerçek olmayan bilgiler yayılmıştır. Bunun üzerine Hz. Yusuf ile birlikte olmak isteyen kadın, şehirdeki diğer kadınları da kumpasının bir parçası haline getirmek istemiş ve kadınları evine çağırarak onları Hz. Yusuf ile tanıştırmıştır. Kadınların Hz. Yusuf’u görür görmez güzelliğinden, temizliğinden, heybetinden müthiş etkilendikleri, hatta ikram edilen meyveyi soymaları için verilen bıçakla yanlışlıkla ellerini kesecek kadar heyecan ve arzu duydukları ayetlerde şöyle haber verilir:

Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dedi. (Yusuf Suresi, 30)

 (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler. (Yusuf Suresi, 31)

Bunun üzerine kadın, diğer kadınlara açıkça eğer Hz. Yusuf kendi istediğini yapmazsa onu iftiralarıyla ve yalanlarıyla hapse attıracağını söylemiş, bu çirkin planına ve iftiralarına bu kadınları da ortak etmiştir:

Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak." (Yusuf Suresi, 32)

Hz. Yusuf ise maruz kaldığı bu kumpas ve büyük oyun karşısında Allah’a sığınmış, cezaevinin kendisi için daha hayırlı olacağını görmüş ve Allah’ın korumasına güvenmiştir:

(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." (Yusuf Suresi, 33)

Müvekkil Adnan Oktar’ın 2018’deki operasyonla birlikte yaşadıkları da bunların benzeridir. Dikkat edilirse kadın Hz. Yusuf’un masum olduğunu bu kadınlara açıkça söylemektedir. Bu kadınlar da Hz. Yusuf’un masum olduğunu çok iyi bilmektedir. Ama bir yandan kadının gücünden korkmaları bir yandan Hz. Yusuf’u kıskanmaları nedeniyle masum olduğunu bile bile Hz. Yusuf’un karşısında yer almışlardır.

Bu operasyon da, müvekkile olan derin ve güçlü aşklarına ve arzularına karşılık alamadıkları düşünen bazı kadınların organize edilerek, suni bir şekilde şikayetçi haline getirilmelerinin ürünüdür. Dosyadaki hiçbir kadın doğal müşteki değildir. “Adnan Oktar’ın beni sevmesi için her şeyi yapardım”, “beni beğenmiyordu”, “beni kilolu buluyordu” gibi beyanları olan bu kadınların müvekkil Adnan Oktar’dan hiçbir zaman en ufak bir kötülük bile görmedikleri ama arzularına ve tutkularına kendi umdukları şekilde karşılık bulamadıkları da anlaşılmaktadır. Tüm kadınlara sevgi, saygı ve hürmetle yaklaşan müvekkilin iffeti ve temizliği bazı kadınların hırslarını ve kıskançlığını körüklemiş, neticesinde de akıl almaz iftiralarla dolu bir kumpasa maruz kalmasına sebep olmuştur. Tıpkı Hz. Yusuf gibi, müvekkil de cezaevinin kendisi için daha hayırlı olduğunu bizzat yaşayarak görmüş tecrübe etmiş, Allah’ın yarattığı kaderden sevgiyle ve şükürle razı olmuştur.  

2) MÜVEKKİL ADNAN OKTAR TIPKI HZ. YUZUF GİBİ MASUM OLDUĞU BİLİNDİĞİ HALDE HAPSE ATILMIŞTIR

Hz. Yusuf kıssasında dikkat çekilen hususlardan biri de somut delillerin Hz. Yusuf’un masum olduğunu göstermesine rağmen hapse atılmasına karar verilmesidir. Hz. Yusuf’la birlikte olmak isteyen kadın aynı müvekkil Adnan Oktar’ın dosyasında olduğu gibi kendisine ve ailesine kötülük yapılmak istendiği iddiasında olmuş, “aile ve namus” gibi toplum nezdinde en hassas konuları kullanarak insanları manipüle etmeye çalışmıştır:

Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?" (Yusuf Suresi, 25)

(Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir. (Yusuf Suresi, 26)

Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir." (Yusuf Suresi, 27)

Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi. (Yusuf Suresi, 28)

Görüldüğü gibi Hz. Yusuf’un masum olduğu kadının iftira attığı net, tartışmasız, somut delille sabittir. Hz. Yusuf’un gömleğinin arka tarafından yırtılmış olması kadının Hz. Yusuf ile ilişkiye girmek istediğini belgelemiştir. Şahitler de bu gerçeği teyit etmiştir. Hatta kadının günahkar yani iftiracı ve yalancı olduğu Hz. Yusuf’un ise masumluğu bizzat eşi, dönemin iktidarı tarafından kabul de edilmiştir:

"Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan oldun." (Yusuf Suresi, 29)

Ancak buna rağmen Hz. Yusuf’un hapse atılması görüşü ağır basmıştır:

Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı. (Yusuf Suresi, 35)

Müvekkil Adnan Oktar’ın da binden fazla somut delille masumluğu açıktır. Dosyada mevcut olan yazışmalar, telefon tapeleri, fotoğraflar “bize cinsel saldırıda bulunuldu” diyen kadınların kendilerinin şiddetli bir arzu ve istekle talepte bulunduklarını ortaya koymaktadır. Türkiye’nin en önde gelen ceza hukukçuları ve Yargıtay Onursal başkanları dahi “bu dosyada suç da yok örgüt de yok cinsel saldırı da yok” demişler, bilimsel görüşlerini dosyaya sunmuşlardır. Müşteki yapılan kadınların 1500 tane ayrı yalan, ayrı çelişkili beyan verdikleri açığa çıkmıştır. Nitekim dosyayı 1.5 yıl boyunca satır satır inceleyen İstinaf Heyeti de ceza kararını bozmuş, “beraat etmeleri gerekir” diyerek tutukluların tahliyesine karar vermiştir. Tüm bunlara rağmen, bu somut lehe delillerin hepsi birden yok sayılması ve müvekkil Adnan Oktar’ın halen tutuklu olması kaderinde birebir Hz. Yusuf’un sünnetini yaşamasının apaçık göstergesidir.

3) YUSUF’UN İFTİRAYA MARUZ KALDIĞI KADINLARIN İTİRAFLARIYLA AÇIĞA ÇIKMIŞTIR

Tüm toplumun gözü önünde, masum olduğu aşikarken hapse atılan Hz. Yusuf 7 yıl boyunca cezaevinde kalmıştır. Bu süre zarfında Allah onun güzelliğine güzellik, gücüne güç, sağlığına sağlık, imanına derinlik katmıştır. Yıllar boyunca cezaevinde tutulduktan sonra Allah’ın dönemin yöneticilerine Hz. Yusuf’un aklına, ferasetine, dürüstlüğüne, vicdanına, derin kavrayışına muhtaç olduklarını göstermesiyle Hz. Yusuf cezaevinden çıkmıştır. Hz. Yusuf, cezaevinden çıkarılması için gönderilen elçiye önce kendisine iftira atan kadınlara gerçeğin sorulmasını ve onlardan olayın doğrusunun öğrenilmesini talep etmiştir. Haklılığının ve masumluğunun somut delille ortaya konmasını istemiştir.

Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) "Efendine (Rabbine) dön de ona sor: "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir." (Yusuf Suresi, 50)

 (Hükümdar topladığı o kadınlara:) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "Allah için, haşa" dediler. "Biz ondan hiçbir kötülük görmedik." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söylenlerdendir." (Yusuf Suresi, 51)

Kadınlar, üzerlerindeki baskı ve dayatma kalktığında Hz. Yusuf’a iftira attıklarını, Hz. Yusuf’un masum olduğunu itiraf etmişlerdir. Adnan Oktar Davası dosyasında da yargılama sürecinde bazı kadınlar iftira atmaya mecbur bırakıldıklarını söyleme cesareti göstermişler, ancak hemen yeniden dayatmaya maruz kalmışlardır. Örneğin bir tanesi Mahkeme huzuruna geldiğinde emniyette iftira atması için baskı yapıldığını söylediğinde, normalde olması gereken bunu yapan polisler hakkında işlem yapılması iken, tarihte benzeri görülmemiş bir biçimde baskı gören kadının tutuklanması kararı çıkmıştır. Netice olarak da diğer kadınlar doğruyu söylemekten sakınmışlardır. Özgür bir ortam olduğunda, bu kadınlar üzerindeki baskı tam anlamıyla kalktığında müvekkil Adnan Oktar’a kurulan kumpası tüm detaylarıyla topluma açıklayacakları görülmektedir.   

4) YUSUF’UN CEZAEVİ DÖNEMİNİN DEVLETİN ONU BİR DENEMESİ OLDUĞU, ÇIKTIKTAN SONRA MISIR’IN HAZİNELERİNİN BAŞINA GEÇMESİNDEN ANLAŞILMAKTADIR

Hz. Yusuf’un cezaevinden çıktıktan sonra Mısır’ın Hükümdarı “senin bizim yanımızda önemli bir yerin var” diyerek onu karşılamış, ona önemli bir yöneticilik görevi vermek istemiş, Hz. Yusuf da kendisinin güvenilir olduğunu söyleyerek, yetenekli olduğu konuyu açıklayarak Mısır’ın hazinelerinin başına geçmiştir.

Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım." Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: "Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin." (Yusuf Suresi, 54)

(Yusuf) Dedi ki: "Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim." (Yusuf Suresi, 55)

İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız. (Yusuf Suresi, 56)

Hükümdarın Hz. Yusuf’un güvenilir olduğuna kanaatinin gelmesi hapiste kaldığı süre boyunca gösterdiği sabrın, yüksek ahlakın, sadakatin, vefanın, aklın, vicdanın dönemin devlet yöneticileri tarafından tespit edildiğini göstermektedir. Hz. Yusuf’un lehine deliller olduğu halde, masum olduğu toplumun tüm önde gelenleri tarafından bilindiği halde, sadece birkaç kadının delilsiz sözlü beyanlarıyla hapse atılması karşısında bir kere bile isyan etmemesi, kesintisiz olarak güzel ahlak göstermesi, sabırlı ve vicdanlı davranması devletlerin zaman zaman önemli gördüğü insanları test edip denemesine bir örnektir. Bu mühim testi geçenler güvenilir insanlar olduklarını ispatlamış olurlar. Burada dikkat çeken bir diğer husus da Hz. Yusuf’un kendinin başarılı olacağını bildiği, yapabileceğinden Allah’ın izniyle emin olduğu konuyu Hükümdara söylemesidir. “Bana bu konuyu verin ben bunu kısa sürede hallederim”, “bana bunu emanet edin ben bunu yaparım” şeklinde güvence vermesi önemli bir detaydır.

Sonuç olarak;

Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşları Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir haksızlık, hukuksuzluk ve eziyet silsilesi içinde, 330 kere müebbet anlamına gelen cezalara çarptırılmış, cezaları da Yargıtay tarafından onanmış insanlardır.  Aynı Hz. Yusuf gibi cinsel saldırı içerikli iftiralara uğramışlar, Peygamberimiz döneminde olduğu gibi mallarına ve mülklerine haksız yere el konulmuş, Kehf Ehli gibi yalnızca inançlarından vazgeçmedikleri için mağara hükmündeki hücrelere ve koğuşlara yerleştirilmiş, çok sayıda Peygamber gibi hapse atılmışlardır. Ancak tüm bu koşullar içinde Allah’ın gösterdiği nimetler, yardımlar, sonsuz güzel sevgisi, koruması ve inayeti öyle derin, güzel ve zevkli bir his vermektedir ki tüm dünya bir araya gelse, yeryüzünün tüm imkanları önlerine serilse, kendileri yıllar boyunca uğraşsalar elde edemeyecekleri birçok güzellik ve hayır kazanmışlardır.

Bu, iç dünyalarında yaşadıkları bir nimet ve lezzet olmakla birlikte dışarıdan görünen ve fark edilen metafizik bir haldir.  Bunun müvekkil tarafından gündeme getirilmesinin en önemli hikmetlerinden biri ise; Allah’ın mümin kullarına sevgisinin, rahmetinin, korumasının, nimetinin, merhametinin adeta bir atomun yapısındaki harikalar, tek bir hücredeki muazzam yaratılış sanatı, bir tohumdaki akıllara durgunluk veren bilgi gibi çok etkileyici bir iman hakikati olmasıdır. Her iman hakikati gibi insanların Allah’a yakınlığını, sevgisini, imanını güçlendirecek bir sanattır. Bunları gören insanların Allah’ın en sağlam dost, en güzel seven arkadaş, en iyi koruyan yardımcı, en hakikatli dayanak olduğunu görmeleri anlamaları, vesveselerinden kurtulmaları çok daha kolay olacaktır. Allah’ın sevgisinin ve yardımının görülmesi insanların sevinci, tevekkülü, teslimiyeti, ruh ve akıl sağlıkları için en güçlü ilaçtır. Müvekkil de kendi hayatında şahit olduğu güzellikleri bu sebeple dile getirmektedir. 26.02.2025

Saygılarımızla kamuoyunun bilgilerine arz ederiz.