
Adnan Oktar'dan Duyurudur
Yıllar boyunca dünya, birbiriyle mücadele halinde olan ülkelerin çatışmalarına sahne olmuştur ve bu çatışmaların büyük bir kısmı, halen devam etmektedir. ABD-Rusya gibi devlerin savaşı hiçbir zaman dinmezken, İsrail’in Filistin’e saldırısı gibi din savaşları veya ABD’nin Afganistan işgali veya Rusya-Ukrayna savaşları gibi güç savaşları sürekli yaşanmıştır. Ülkelerin bir kısmı parçalara ayrılmış, ayrılan parçalar yine güç dengelerine göre bölünmüş, bu parçaların bir kısmı iç çatışmalar ve politik dengesizliklerle varlığını devam ettirmeye çalışmıştır.
Dünya, hiçbir zaman, anlaşmazlıkların veya çatışmaların tam anlamıyla çözüme ulaştığı bir yer olamamıştır.
Bunun tek sebebi, çözümlerin yanlış yerde aranmasıdır.
Müvekkil Adnan Oktar, “diplomasi” adı verilen, çokça zikredilen ama gerçekte tümüyle sanal bir kavram olan yöntemin, savaşan ülkeleri uzlaştırma amacıyla kullanıldığını ama asla başarılı olamadığını hatırlatmaktadır.
Diplomasi, çeşitli arabulucu ülkelerin, çatışma halindeki ülkelerle veya onlar olmaksızın, bir masa etrafında toplanması ve günlerce veya haftalarca o masa etrafında sorunlara bir çözüm yolu bulmaya çalışılmasıdır. Diplomasi denen sanal kavram, bazı çatışmalarda süreli bazı ateşkeslere yol verse de, hiçbir zaman ülkeleri tam anlamıyla uzlaştıramamış, hiçbir zaman savaşlara çözüm olamamıştır. Yıllardır devam eden İsrail-Filistin çatışmaları, Rusya-Ukrayna savaşı, ABD-Rusya gerginliği, İsrail-İran gerginliği, sonuçsuz kalan çatışmalara verilecek en önemli örneklerdendir.

Masa başında yapılan bu soğuk görüşmeler sonrasında, SAVAŞLAR YİNE DEVAM ETMEKTEDİR. HALA İNSANLAR ÖLMEKTEDİR. EVLER, ŞEHİRLER BOMBALANMAYA, YIKILMAYA DEVAM ETMEKTEDİR. ÇOCUKLAR HALA KATLEDİLMEKTEDİR.
Uzun masalarda yapılan resmi görüşmelerde aslında çözüm yolunun oluşamayacağı, bu yöntemle sorunların son bulamayacağı çok iyi bilinmektedir. Ancak, bunun dışında başka bir yol denenmemektedir.
OYSA SAVAŞ, BİR SEVGİSİZLİK SORUNUDUR.
Sevgisizlik Sorunu Olarak Savaş:
Pek çok düşünür ve ruhani lider, savaşın temelinde “ötekine karşı sevgisizlik” olduğunu savunur. Buna göre, empati kurulamayan karşı taraf, İNSAN yerine “TEHDİT” ya da “DÜŞMAN” olarak görüldüğünde şiddet daha kolay meşrulaşır.
Bazı düşünürlere göre, nefret ve korku şiddeti beslerken, SEVGİ VE ŞİDDETSİZLİK, BARIŞIN TEK MÜMKÜN YOLUDUR. Bireylerin içindeki şiddet eğilimi, ancak SEVGİ VE AHLAKİ DÖNÜŞÜM ile aşılabilir.
Sosyolojik olarak değerlendirildiğinde, sosyologlar, savaşların sıklıkla “biz” ve “onlar” ayrımı üzerinden körüklendiğini vurgularlar. Bu ayrım, sevgi anlayışının diğerlerine yöneltilmemesinden doğar.
Pek çok düşünür, fikir adamı, sosyolog ve ruhani liderin dikkat çektiği gibi “SAVAŞ, SEVGİSİZLİKTEN DOĞAR. Şayet insanlar birbirlerini sevebilse, empati kurabilse, savaşın zemin bulması zor olurdu.
Ancak bazı kişiler bunu daha politik değerlendirmekte ve savaşların, çoğunlukla güç, çıkar, kaynak mücadelesi, ideoloji veya kimlik politikaları gibi daha karmaşık sebeplerden çıktığını öne sürmektedirler. Oysa “SEVGİ EKSİKLİĞİ” bu karmaşık nedenlerin ORTAK PAYDASIDIR. Çünkü SEVGİ OLSAYDI, çıkar çatışmaları veya farklılıklar GÖRMEZDEN GELİNİR, FEDAKARLIK, HÜSN-Ü ZAN VE MERHAMET hakim olur, insanlar, halklar ve ülkeler arasında herhangi bir güç, çıkar, ideoloji, menfaat çatışması MÜMKÜN OLAMAZDI.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu konuda şu önemli sözü zikretmiştir:
"Kalb-i insanîden (insanın kalbinden) hürmet ve merhamet çıksa, akıl ve zekâvet (zeka), o insanları gayet DEHŞETLİ VE GADDAR CANAVARLAR hükmüne geçirir; daha SİYASETLE İDARE EDİLMEZ."[1]

Müvekkile göre, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin hikmetli şekilde izah ettiği gibi, insanın kalbinden hürmet ve merhamet duygularının çıkması, onu EN DEHŞETLİ VE GADDAR CANAVARA dönüştürecektir. Bu dehşetli ve gaddar canavarın durdurulması ise, SİYASETLE MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Nitekim, şu anda yaşanan tam olarak budur.
Müvekkil, bu konunun önemine tekrar tekrar dikkat çekmekte ve savaşların sadece ve sadece bir SEVGİ SORUNU olduğunu önemle hatırlatmaktadır.
Savaş bir SEVGİ SORUNU olduğuna göre, bunun çözümü, soğuk toplantı odalarında, uzun resmi masalarda, kuru pastalar eşliğinde yapılan SEVGİSİZ DİPLOMATİK GÖRÜŞMELER DEĞİLDİR. DİPLOMASİ denilen SANAL KAVRAM, geçmişte SAVAŞLARA ÇÖZÜM OLMAMIŞTIR; bundan sonra da OLMAYACAKTIR. Çünkü diplomasi, sadece DAHA GÜÇLÜ OLANIN sözünün dinlenmesi, MENFAATE UYGUN çözümün kabul ettirilmesi ya da sadece karşılıklı CESET TAKASI yapılması gibi konular üzerine kurulu soğuk ve sevgisiz bir mekanizmadır. BİR SEVGİ SORUNUNUN, POLİTİK, SOĞUK, SEVGİSİZ YÖNTEMLERLE ÇÖZÜLEMEYECEĞİ AÇIKTIR.

Müvekkile göre, karşısındaki insanı, Allah’ın yarattığı değerli bir varlık olarak gören, onun Allah’ın ruhunu taşıdığını kavramış olan, onu Allah’ın bir tecellisi olarak kıymetli gören bir insanın, bu insana karşı kin veya nefret hissetmesi kuşkusuz ki mümkün değildir. Bir insan, çevresine bu bakış açısıyla baktığında, “biz” ve “onlar” gibi kavramların oluşması mümkün olamaz. Daima ŞEFKAT duygusu ağır basar ve bu, TÜM OLUMSUZLUKLARI YIKAR GİDER. FARKLILIKLAR GÖRMEZDEN GELİNİR, YANLIŞLAR TOLERE EDİLİR, HATALAR AFFEDİLİR. Acıma, şefkat, merhamet ve fedakarlık üzerine kurulu bir düzen hakim olur. İnsan, ACIDIĞI, ÇOK SEVDİĞİ, MERHAMET DUYDUĞU BİR İNSANI ÖLDÜRME AZMİ İÇİNDE ASLA BULUNAMAZ.
Menfaat çatışmalarının, güç mücadelelerinin, toprak ve hakimiyet hırsının, ırk ve din savaşlarının, çıkar çatışmalarının önüne geçilmesinin tek yolu, SEVGİNİN VARLIĞININ VE YAŞANABİLİRLİĞİNİN İSPAT EDİLMESİDİR. Müvekkile göre insanlar, karşılarındaki insanları, sıradan, tesadüfen var olmuş varlıklar olarak değerlendirerek onlara sevgi duyamaz. “Güçlü olan hayatta kalır” şeklindeki çarpık zihniyet ile sevgiyi oluşturamaz. Sürekli düşmanlık telkiniyle, yok etme azmiyle hareket ederek, başka bir topluma merhamet duyamaz.
Müvekkile göre, insanların birbirlerini sevebilmelerinin tek yolu, BİRBİRLERİNİ ALLAH’IN YARATTIĞI VARLIKLAR OLARAK GÖRMELERİDİR. İnsan, Allah’tan bir “ruh” ile yaratılmış bir varlıktır. Allah’ın ruhundan üfürerek var ettiği böyle bir varlığın, Allah’ın özel tecellisi olarak görülmesi ve ona kıymet verilmesi şarttır. İnsan bir kere bu bakış açısına sahip olduğunda, artık karşısındakini herhangi bir varlık olarak görmesi mümkün olmayacaktır.
Müvekkil bu konuyla ilgili aşağıdaki ayeti hatırlatmaktadır:
"Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra şekillendirip ONA RUHUNDAN ÜFLEYEN ALLAH'TIR. Size kulaklar, gözler, kalpler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz." (Secde, 32/7-9)
ALLAH’IN RUHUNU TAŞIYAN BİR VARLIĞA, gerektiği gibi bir özen ve sevgiyle yaklaşılmasının esas olduğu açıktır.
Müvekkile göre, SEVGİNİN YAŞANMASI DA ÖĞRENİLMESİ DE MÜMKÜNDÜR. İnsanların alıştırıldığı tüm gaddarlıkları, sinsi, çıkarcı, nefsani, öfkeli ve hırslı duyguları sindirmek ve onlara, yaratılmış tüm varlıkları sevebilecekleri bir anlayış aşılamak kolaydır.
Bunun için onlara, ALLAH’IN TANITILMASI gerekir.
Allah, yarattığı tüm varlıklarda tecelli eder ve her şey, O’nun üstün Varlığının eseridir.
Her şeyi Allah yapar ve insanların yaptıkları ve yaşadıkları her şey Allah’a aittir.
Tüm varlıkların Allah’ın idaresinde olduğunu bilmek, Allah’ın üstün vasıflarını iyi anlamak ve kainatı nasıl yönettiğini fark edebilmek, kişinin hayata ve insana bakış açısını tümden değiştirecektir. SEVGİ, ANCAK ALLAH’I TANIMAKLA MÜMKÜN OLUR.
İşte bu nedenle müvekkil, dünyadaki tüm kötülüklerin, cinayetlerin, saldırıların, savaşların durdurulması için, bu sevgi anlayışının anlatılmasının şart olduğunu, imkan verildiği takdirde bunu kendisinin en iyi şekilde başarabileceğini tekrar tekrar hatırlatmaktadır. Müvekkil, bu konuda insanlara ulaşabilecek bir anlayışa ve etkiye sahiptir; nitekim bunu, 2018 öncesinde, insanlara ulaşma şekliyle ve oluşturduğu etkiyle göstermiştir. Şu anda da bu konuda etkili olacağından emindir.
Bu nedenle, bu konuda çeşitli görüşmeler yapmak ve fikirlerini ilgili yerlere ulaştırabilmek için imkan talep etmekte, aynı zamanda eserlerinin, internet yayınlarının serbest bırakılmasını bu etki için önemli görmektedir. Daha önce de çok defa belirttiğimiz gibi, konuyla ilgili olarak müvekkilin cezaevinden çıkma gibi bir şartı yoktur. Mevcut şartlar içinde, bahsettiği imkanların kendisine tanınmasını yeterli görmekte ve oldukça kısa zaman içinde bu konuda etki uyandıracağına inanmaktadır.
Tüm bu sıkıntılar için asıl çözümden kimse bahsetmemekte, bu konuda kimse bir çaba göstermemekte, asıl çözüme odaklanılmadan geçen her gün daha fazla kişi katledilmektedir. Dolayısıyla, müvekkilin bu çağırısının ivedilikle dikkate alınması önem taşımaktadır.
Konuyla ilgili müvekkilin açıklamalarını takdirinize sunar, saygılarımızla bilgilerinize arz ederiz.03.09.2025
[1] Şualar, 5. Şua, 2. Makam, 15. Mesele
0 Yorumlar