Süfyan'ın Fitnesinin Cazip Olması
Müvekkil Adnan Oktar'ın, aşağıdaki açıklamalarını kamuoyunun takdirine sunarız:
İslam toplumu içinde ortaya çıkacak olan süfyan deccal, sahte ve aldatıcı gücünü, insanları etkileyecek bir görünüm altında sunar. Hadislerde süfyanın cennetinin gerçekte cehennem, cehenneminin de gerçekte cennet olduğu belirtilmiştir. Süfyan deccal, güç ve ihtişam, aynı zamanda aldatıcılık özelliklerini kullanarak insanlara çeşitli vaatlerde bulunacak ve bu vaatler bazı insanlara cazip gelecektir. Ancak aslında, kendi yandaşlarını cennet gibi görünen cehenneme sürüklemektedir. Onun cehennem olarak gösterdiği yola gidenler, yani süfyan deccalin ardından gitmeyenler ise, kurtuluş bulacaklardır:
Hadislerde süfyanın bu aldatıcı yönü, şu şekilde haber verilmiştir:
"… Deccalin yanında cennetten ve cehennemden bahsedildiğinde, insanların ona inanmamaları zor olacaktır. Çünkü Deccal, cebinde her türlü dünya nimetini barındırır, ihtişam içinde yaşar." (Müslim, Sahih)
"Şüphesiz beraberinde bir cennet ve bir cehennem (diye isimlendirdiği iki ırmak) bulunması da onun fitnesidir. Aslında cehennemi bir cennet olup, cenneti de bir cehennemdir..." (İbni Ebi Şeybe, Musannef, Fiten: 5, 8/5912 İbn-i Mace, 4075, 4076; Tırmizi, Fiten: 59, no. 2240, 4/510)
“Sonra Deccal çıkacak, beraberinde bir ırmak ve bir ateş bulunacaktır. (Onu inkar edip) Ateşine düşenin sevabı vacip olacak, (ona iman edip) ırmağına düşenin ise günahı vacip olacaktır… (Ramuz el e-hadis, 507. sayfa, 10. Hadis)
“Deccâl, yanında bir su ve bir de ateş olduğu halde ortaya çıkacak. Bazılarının onun yanında gördüğü su GERÇEKTE SU OLMAYIP YAKICI ATEŞTİR. Bazılarının onun yanında gördüğü ATEŞ DE GERÇEKTE ATEŞ OLMAYIP SOĞUK, TATLI BİR SUDUR. Sizden Deccal’e kim yetişirse, ateş olarak gördüğü tarafta bulunsun. Zira o, tatlı, içimi güzel bir sudur.” (Buhârî, Enbiyâ 50, Fiten 26; Müslim, Fiten 105, 108)
"Beraberinde ekmek ve et dağları, su nehirleri olacak..." (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 214)
"Beraberinde çorbadan bir dağ, soğumayan sıcak et, akan bir nehir, yemyeşil bahçelerden oluşan orman, duman ve ateş dağı mevcuttur... İnsanlara işte bu cennetimdir, bu da cehennemimdir... İşte yemek, işte içecekleri, diyecek…" (Kıyamet Alametleri, Medineli Allame Muhammed B. Resul El-Hüseyin El Berzenci, Pamuk Yayıncılık, s. 215)
Süfyan deccal, hadislerde belirtildiği gibi, kendi yandaşlarına zahiri bir güç ve iktidar, kazanç ve imkan sunmakta ve onların gözlerini bununla boyamakta, sahte bir cennet vaat ederek onları, kendi yanında Müslümanlara karşı mücadeleye yöneltmektedir. Müslümanlara ise her türlü kötülüğü yapmakta, onları tehdit edip sürgüne uğratmakta, maddi manevi saldırılarla adeta öldürmeye teşebbüs etmektedir. Bu şekilde Müslümanlara, zahiri bir cehennem yaşatmaktadır.
Oysa Müslümanlar, süfyanın bir gücü olamayacağını ve Allah'ın koruması altında olduklarını bildiklerinden, SÜFYANIN BU TEHDİTLERİNDEN ASLA ETKİLENMEZLER. Kuran'da Hz. İbrahim (as)'ın ateşe atılması hadisesi, süfyanın gerçek Müslümanlara dünyada cehennemi yaşatmaya çalışmasına bir örnektir. Ancak Allah, süfyanın bu tuzağına karşı Hz. İbrahim (as)'ı korumuş ve ona ateşi serin kılmıştır. Kuran'da bu kıssa şu şekilde anlatılmıştır:
Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."
Biz de dedik ki: "EY ATEŞ, İBRAHİM'E KARŞI SOĞUK VE ESENLİK OL."
Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. (Enbiya Suresi, 68-70)
Ayette belirtildiği gibi ateş, Hz. İbrahim (as)'a etkisiz kaldığı gibi, kendisinin ateşe mancınıkla fırlatılması da ona bir zarar vermemiştir. Takdir edilebileceği gibi, bir kişi mancınıkla fırlatıldığında, orada ateş olmasa bile şiddetli düşmeden dolayı hayatta kalamaz. Ancak Hz. İbrahim (as), bu eylemden zarar görmemiştir. Çünkü Allah, süfyanın sahte cehennemini onun cenneti olarak yaratmıştır.
Benzer durum Hz. Yusuf (as) için de geçerlidir. Hz. Yusuf (as), suçsuzluğu ortada olmasına rağmen hapse atılmış, hatta orada unutulmuş ve suçsuz yere tam 7 yıl orada kalmıştır. Ancak süfyanın bu sahte cehennemi gerçekte Allah tarafından onun cenneti olarak yaratılmış, 7 yılın ardından Hz. Yusuf (as), herkesin önünde aklanmış, hapisten çıktığında devletin hazineleri üzerinde yönetici olarak görevlendirilmiş ve müthiş bir nüfuz sahibi olmuştur.
Süfyan Deccalin Samimi Müslümanlarla Mücadelesi
Alimler, süfyan ile ilgili hadisleri yorumlarken, süfyanın kendisine itaat etmeyen müminleri eziyet ve işkencelere atacağını belirtirler. Aliyyü’l-Karî, “Onun suyu nimet ve lezzet, ateşi de meşakkat, azap ve elemdir.” der.[1] Deccalı tanımayan/ona tâbi olmayan, fikirlerini kabul etmeyen müminlerin sıkıntı, belâ, çile ve meşakkat içerisinde kalacaklarını, buna rağmen Allah’ın lütuf ve ihsanıyla rıza, şükür ve sabır göstereceklerini anlatır.[2]
Fitneyi en büyük koz olarak kullanan süfyan, medeniyetin zevk ve eğlencelerini, nefsin hoşuna gidecek her şeyi taraftarlarının ve dostlarının önüne serer. Onları makam, mevki ve maddi imkanlarla yaşatır; onlara refah ve saadet sunar, yani bir nevi cennet hayatı yaşatır ya da dünya hayatını sadece zevk-ü sefa ile yaşanacak bir hayat olarak telkin eder. Kendisine inananlara eğlence ve sefahat odaklı bir hayat tarzı sunar. Kendisini tanımayan, fikirlerini benimsemeyen kimseleri ise yokluk, azap, işkence ve sıkıntılara atar, hayatlarını zindana çevirir.[3]
Süfyan, sefahatin her türlüsünü kullanır, kendisi sefahate düşkün olduğu gibi, nefislerine düşkün insanları da cazip fitnesine çeker. Bu hayat tarzına kolayca taraftar bulduğu ve pek çoklarını bundan faydalandırdığı için de taraftarları çok olur.
Bediüzzaman Hazretleri, süfyanın bu sefahatine insanların çabuk aldanır olmasını şu şekilde tarif etmiştir:
“Ekser icraatları tahribat ve müştehiyyat (nefsin hoşuna giden şeyler) olduğundan fevkalâde bir iktidar görünür, çünkü tahrip kolaydır. Bir kiprit bir köyü yakar. Müştehiyyat ise, nefisler taraftar olduğundan çabuk sirayet eder (yaygınlaşır).”[4]
Üstad, rivayetlerden yola çıkarak, her iki deccalın da (Mesih deccal ve süfyan deccal) harikulâde icraat yapan, fevkalâde iktidar sahibi ve aynı zamanda heybetli gösterildiklerinden bahseder. Hatta bedbaht bir kısım kimselerin onlara ilahlık isnat edecekleri haber verilmiştir.[5]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Şualar'da bunun da dört sebebini şöyle anlatır:
"Birincisi: İstihraç eseri olarak, müstebidâne (bağımsız) olan koca hükümetlerinde, cesur orduların ve faal milletin kuvvetiyle vukua gelen gelişme ve iyilikler, haksız olarak kendilerine isnat edilerek, şahıslarının binlerce adam kadar bir iktidara sahip olduğu sanılır.
İkincisi: Her iki Deccal da, büyük bir istibdat (baskı), büyük bir zulüm, büyük bir şiddet ve dehşet ile hareket ettiklerinden, iktidarları da büyük görünür. Öyle bir istibdat sürerler ki, kanunlar perdesi altında herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hatta elbisesine müdahale ederler.
Üçüncüsü: Her iki Deccal da İslam'a ve Hıristiyanlığa şiddetli bir intikam besleyen gizli bir Yahudi komitesinin yardımını, kadın hürriyetlerini maske olarak kullanan bir komiteyi, İslâm Deccalı da mason komitelerini aldatıp desteklerini kazandıklarından, iktidarları dehşetli bir iktidar zannedilir.
Hem bazı ehl-i velâyetin istihracatıyla (çıkarımlarıyla) anlaşılıyor ki, İslâm devletinin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise; gâyet muktedir ve dahî ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrazam ve gayet cesur ve iktidarı metin ve cevval ve şöhretperestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder (emri altına alır). Onların fevkalâde ve dâhiyâne icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnad ve o vasıta ile koca ordunun ve hükümetin teceddüt (yenilik) ve inkılâb ve Harb-i Umûmî inkılâbından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyâtı (ilerlemeleri) şahsına isnad ettirerek şahsında pek acip ve harika bir iktidar bulunduğunu meddahlar (övücüler) tarafından işâa ettirir (yaydırır).
Dördüncüsü: Büyük Deccalın ispirtizma nev'inden teshir edici (büyüleyici) özellikleri bulunur. İslâm Deccalının da gözünde teshir edici bir manyetizma vardır. Sadece dünyayı maksat edinen bu münkir, mutlak inançsızlıktan çıkan bir cür'et ve cesaretle mukaddesâta hücum eder. İşin hakikatini bilmeyen halk, bunu harikulâde bir iktidar ve cesaret olarak görür.[6]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin belirttiği işaretler ve bir Yahudi komitesinin kendisine yardım ediyor olması, süfyan deccalin derin devlet tarafından korunduğu ve İngiltere'de ikamet ettiği yönündeki tespitleri doğrulamaktadır.
Müslim'de yer alan, süfyanın cehenneminin cennet, cennetinin ise cehennem olduğuna dair hadis ile ilgili olarak müfessirler, süfyanın, kendisine boyun bükmeyen müminleri eziyete ve işkencelere uğratacağı yorumunu yaparlar.
Bir hadiste bu durum anlatılırken, süfyanı tanımayan, reddeden topluluğun kıtlığa maruz kalacağı, mallarının ellerinden alınacağı, aksine onu kabul edenlerin nimetlere mazhar olacakları açıkça bildirilmektedir.[7] Yine müfessir yorumlarına göre, elindeki maddî güç ve imkânla, zeka ve kurnazlığıyla istibdat (baskıya dayalı egemenlik) kuran süfyan, kendini kabul etmeyen bir kavmi kıtlık belasına atar, ellerinde hiçbir mal bırakmaz.[8]
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, süfyanın yalancı cennet ve cehennemlerinin olmasını şöyle yorumlamıştır:
"Bunun bir te’vili şudur ki: Hükûmet dairesinde karşı karşıya kurulan ve birbirine bakan vaziyette bulunan hapishane ile lise mektebi, 'Biri hûri ve gılmanın çirkin bir taklidi, diğeri azap ve zindan suretine girecek' diye bir işarettir."[9]
Anlaşılabileceği gibi Peygamberimiz (SAV) ahir zamanda, dertlerin, sıkıntıların ve belaların en güçlü olduğu dönemde, özellikle Müslümanları aldatmak üzere süfyan deccalin görevde olacağını, onların gözlerini boyayacağını, nefislerine yönelik hareket ederek onları yoldan çıkaracağını, bunu gerektiğinde alimleri, gerektiğinde bilginleri kullanarak yapacağını bildirmiştir. Onun fitnesine kanarak peşinden gidenler, aslında cehenneme doğru sürüklenmiş olacaklardır. Süfyan deccal, kendi döneminde en büyük tehlike olarak samimi Müslümanları görecek ve onlara karşı savaş açacaktır. Onun fitnesine kanmayan samimi Müslümanlar, süfyan için en büyük engeli ve tehlikeyi teşkil edeceklerdir. Dolayısıyla öfkesinden, tıpkı Hz. İbrahim (as)'a, Hz. Yusuf (as)'a yapıldığı gibi onları hapsetmek, sürgün etmek, onları kıtlıklara maruz bırakmak, süfyanın ahir zamandaki en belirgin uygulaması olacaktır.
[1] Ez-Zebidî, Zeynüddin Ahmed bin Ahmed bin Abdi’l-Latif, çev. Kâmil Miras, Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi (Ankara: DİB Yayınları, 1973), 9:184.
[2] Aliyyü’l-Karî, Mirkat, 5:196.
[3] https://www.zaferdergisi.com/makale/17662-deccalin-ozellikleri.html
[4] Şualar, s. 492.
[5] Kenzü'l-Ummal, 14:334.
[6] Şualar, s. 513-515.
[7] Müslim, Kitabü'l-Fiten: 110.
[8] İbni Kesir, Muhtasar-ı Tefsir-i İbni Kesir Tercümesi, (Beyrut: İhyâü Türasi’l-Arabî, s. 491.
[9] Şuâlar, s. 503,509.