
Müvekkil Adnan Oktar bu teklifte bulunduğunda Gazze’de yaklaşık 10 bin kişi hayatını kaybetmişti.
O günden bu yana bu sayı korkunç derecede artmış bulunmaktadır. İki yıl içinde Gazze’de hayatını kaybeden insan sayısı resmi kayıtlara göre yaklaşık 70 bindir. Ancak binlerce insan kayıptır. UNICEF verilerine göre her gün 28 çocuk ölmektedir; yani bir sınıf dolusu çocuk her gün hayatını kaybetmektedir.
Gazze’deki soykırım için her gün biraz daha geç kalınmaktadır; bir şey yapmadan ya da sonuç alınamayan girişimlerde bulunarak çok vakit kaybedilmektedir; boşa geçen her dakika masum insanların canına mal olmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Dışişleri Bakanımızın samimi gayretleri takdire şayandır; ancak yeterli olamamaktadır.
Müvekkil Adnan Oktar, kendisine imkan verildiği takdirde 10 gün içinde bu savaşı durdurabileceğini bir kez daha önemle belirtmektedir.
Halen Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan müvekkil, bunun karşılığında hiçbir şey talep etmemektedir. Cezaevinde gerekli çalışmaları yapabileceği bir oda ve teknik imkanların sağlanması yeterli olacaktır.
Müvekkil Adnan Oktar, daha önce de İsrail’i yatıştıran, barışı tesis eden, savaşı engelleyen girişimlerde bulunmuş ve bunların tamamında başarılı olmuştur. Bu kez de yine benzer yöntemlerle savaşı durdurabileceğini belirtmektedir.
Mevcut yöntemlerle sonuç alınamadığı açıktır.
İsrail’in Gazze’ye saldırıları ve ablukası arttıkça, bombardıman ve açlık nedeniyle her gün onlarca mazlum hayatını kaybettikçe, dünyanın dört bir köşesinden daha çok kişi Gazze için ses çıkarmaya, eylemler yapmaya başladılar. Ancak bunların hiçbiri İsrail’i durdurmada etkili olmamaktadır.
Yürüyüşler,
Mitingler,
Grevler,
İsrail bayrağını yakmak,
AB parlamentosunda, Birleşmiş Milletler’de İsrail’i kınamak,
İslam Birliği Teşkilatı ve Arap Birliği Ortak Zirvesinde İsrail’i kınamak,
İsrail’i tehdit etmek,
İsrail’e ambargo uygulamak,
İsrail’i Eurovision’dan, Dünya Kupasından, Turnuvalardan dışlamak,
Ülkelerin meclislerinde İsrail karşıtı konuşmalar yapmak,
Filistin bayrağının renklerinde kıyafetler giyerek uluslararası görüşmelere katılmak,
Konserlerde Filistin bayrağı açmak,
Gazze’ye filolar göndermek,
Ve benzeri tüm eylemler samimi gayretler olmakla birlikte, yıllardır denenmektedir ve sorunu çözemediği gibi İsrail’i daha da kışkırtmakta, daha da kararlı hale getirmektedir.“Kahrolsun İsrail” demekle de sorun çözülmeyeceği gibi, “İsrail” peygamber ismidir, Hz. Yakup (as)’ın diğer adıdır; haşa Peygambere kahrolsun demek olacağı için, kesinlikle kullanılmamalıdır.
Filistin Devletinin birçok ülke tarafından tanınması da soruna çözüm olamamaktadır:
Son günlerde birçok ülke Filistin’i devlet olarak tanımaya başladı. Filistin’e destek olarak yapılıyor gibi görünmekle birlikte, bu da soruna çözüm getirmemektedir. Daha çok yakın bir zamanda İsrail, Eylül ayında yapılacak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantıları sırasında özellikle Fransa, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin devletini tanıması halinde işgal altındaki Batı Şeria’nın bazı kısımlarını ilhak etme tehdidinde bulunmuştur.
Nitekim, bu ülkeler bu mektubun yazıldığı tarihte Filistin’I devlet olarak tanıdılar ve akabinde Netanyahu, Batı Şeria’yı da ilhak edeceğini belirten tehditlerde bulundu.
Bu tür girişimler iyi niyetli olmakla birlikte çözüm olamamaktadır ve kaybedecek bir dakika bile yoktur. Müvekkil Adnan Oktar’ın çözüm önerileri mutlaka dinlenmeli ve daha fazla masum insanın hayatını, evini, çocuklarını kaybetmemesi için kendisine imkan verilmelidir.
Müvekkilin konu hakkındaki görüşleri şöyledir:
Din ile gelen savaş ancak din ile çözülebilir:
İsrail ve Filistin Hz. İbrahim’in soyundan gelen, iki kardeş peygamberin evlatlarıdır, kardeş çocuklarıdır. Hz. İsmail (as) ve Hz. Yakup (as) farklı topraklara yerleştikleri için günümüze kadar soyları iki ayrı topluluk olarak gelmiştir.
İsrail’in Filistin’i işgal etmesinin asıl nedeni Hamas, terör tehdidi vs değildir. Tevrat’ta ve diğer Yahudi kutsal metinlerinde Allah’ın, Hz. İbrahim (as) ve soyuna “Kenan diyarını” (bugünkü Filistin, İsrail, Lübnan’ın güneyi, Ürdün’ün batısı ve Suriye’nin bir kısmı) vaat ettiği anlatılır. Bu “Eretz Yisrael” yani “İsrail Toprakları” inancı, dini bir amaç olarak Yahudi tarihinde hep canlı kalmıştır. Filistin ile başlayarak aslında Suriye, Ürdün, Lübnan’ın da topraklarını geri almak İsrail için “ilahi bir hedef”, atalarından bir mirastır.
İsrail’in dindar-milliyetçi kesimleri (özellikle yerleşimci hareketler), Filistinlilerin yaşadığı topraklarda yasa dışı yerleşimler kurmayı, Filistinlileri çocuklar dahil yok etmeyi, güya “Allah’ın emrine itaat” olarak görmektedirler.
Bu nedenle de, dünyanın dört bir yanında aleyhlerinde yürüyüşler yapılması, bayraklarının yakılması, Filistin devletinin tanınması, lanetlenmeleri vb eylemler İsrail için yıldırıcı olmamakta, bilakis kutsal gördüğü hedefinde daha da sertleşerek devam etmektedir.
Bugün İsrail’in eylemlerinin Trump yönetimindeki ABD tarafından desteklenmesinin nedeni de, ABD yönetiminde Evanjeliklerin olmasıdır.
Evanjelikler ve Yahudilerin vaad edilmiş topraklar ve beklenen Mesih inancı ortaktır.
Birçok Evanjelik Hristiyan, Eski Ahit’teki “vaad edilmiş topraklar” (Kenan diyarı) vaatlerinin geçerli olduğuna, Allah’ın Yahudilere bu toprakları verdiğine ve İsrail’in orada bulunmasının ilahi bir emir olduğunu inanmaktadır ve bu nedenle İsrail’e destek vermektedirler.
Evanjelikler arasında yaygın olan bir başka inanç da, İsrail’in topraklarını genişletmesinin ve Kudüs’te güçlü bir şekilde var olmasının “Mesih’in yani Hz. İsa’nın ikinci gelişi” için ön koşul olduğudur. Yani inançlarına göre İsrail’in güçlenmesini Allah’ın planının bir parçası olarak görmektedirler.
Bununla birlikte Evanjelikler; 2000’li yıllarda Ortadoğu’da çıkacak bir savaşın ardından kıyametin kopacağına inanmaktadırlar. Hz. İsa (as)In ikinci kez gelmesi için de bu savaşın çıkması, Yahudilerin vaat edilmiş topraklara kavuşması ve Mescidi Aksa’nın yıkılıp yerine, eskiden var olan, Süleyman Mabedinin yeniden inşa edilmesi ve bu bölgede büyük bir kargaşa ve ölümlerin meydana gelmesi gerekmektedir.
ABD ve İsrail, demokrasi ile yönetilen, laik iki devlet gibi görünmekle birlikte, aslında dini saikler üzerine kurulmuş ve yönetilmekte olan iki devlettir. Her iki ülkenin de Ortadoğu üzerindeki planları, Tevrat ve İncil üzerinden okunmalıdır.
Barış için özgür, cesur ve benzersiz, Kutsal Kitaplara dayalı adımlar atılması gerekmektedir:
Dolayısıyla her iki ülkenin de aklı selime davet edilebilmesi, barış ve huzur için ikna edilebilmesi için kendi inandıkları Kutsal Kitapları ve kaynakları kullanılmalıdır. Diplomasi, ambargolar, yaptırımlar hiçbir şekilde sonuç vermeyecektir.
Hem İsrail hem de Müslümanlar, Kudüs’ün her iki devletin de başkenti olabileceğine dair ikna edilmelidirler.
Müvekkil Adnan Oktar, geçmişte hem İsrailli din adamlarının hem de Filistin’li kanaat önderlerinin güvenini kazanmıştır:
Museviler, Sanhedrin üyeleri ve Filistinli ve Müslüman birçok kanaat önderi, müvekkile güvenmekte ve saygı duymaktadırlar. Müvekkil, hem Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) hem de Hz. Davud (as) soyundan olması sebebiyle de HEM MÜSLÜMANLARIN HEM DE MUSEVİLERİN TEVECCÜHÜNÜ KAZANMIŞTIR.
Çözüm için İslam Birliğinin kurulması şarttır :
Filistin’de yaşanan zulmün ve adaletsizliğin temel nedeni, İslam dünyasının birlik içinde olmamasıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı gibi örgütler, içten, Kur’an’a dayalı, tek vücut şeklinde bir dayanışma, bir fikir birliği içinde değildir; her ülke kendi menfaatlerini korumanın peşindedir. Yapılan resmi, sadece bir şey yapıyor görünümü vermek amaçlı organizasyonlarda ise, katılımcılar uyuklayarak, toplantılar sonucunda da hiçbir somut sonuç elde etmeden ayrılarak, ne kadar işlevsiz bir örgüt olduklarını teyit etmektedirler.
Müslümanlar bu şekilde dağınık ve kopuk oldukları için, Filistin’deki kardeşlerine sahip çıkamamaktadırlar. İslam Birliği kurulduğunda, Müslüman ülkeler tek bir vücut gibi hareket edecek, siyasi, ekonomik ve askeri olarak güçlenecek, mazlumlara sahip çıkabilecektir.
İslam Birliği, sadece askeri veya siyasi bir birliktelik değil, aynı zamanda adaletin, barışın ve merhametin hakim olduğu bir sistemdir. Kur’an ahlakının egemen olduğu bir birliktelikte, sadece Müslümanların değil, bölgede yaşayan Yahudi ve Hristiyanların da güven ve huzur içinde yaşayacağı açıktır. Kur’an’da ve Peygamber Efendimiz döneminde yaşanan ortam da budur; İslam ahlakı, adaletli olmayı, farklı inançlara saygı göstermeyi ve barışı emreder.
Müvekkil daha önce de defalarca İsrail’i yatıştırmış, İsrail, Filistin ve İran arasında arabulucu olmuştur:
Öncelikle belirtmek gerekir ki, müvekkil Adnan Oktar sadece İsrailli yetkililerle veya hahamlar ile bir araya gelerek görüşmeler yapmamış, pek çok farklı ülkenin gazetecileri, STK temsilcileri, siyasetçileri, milletvekilleri, sanatçıları, bilim adamları, kanaat önderleri ve dini liderleri gibi önde gelen insanlarıyla her zaman irtibat halinde olmuştur.
Mavi Marmara faciasının ardından, İsrail'in Türkiye'den özür dileyip tazminat ödemesine müvekkil Adnan Oktar'ın gösterdiği diplomasi çabaları vesile olmuştur
Hatırlanacağı üzere 2010 senesinde, İHH İnsani Yardım Vakfı ve Özgür Gazze Hareketi'nin organize ettiği ve Gazze'ye insani yardım taşıyan 6 gemi İsrail'e doğru yola çıkmış, ancak İsrail Savunma Kuvvetleri'nin 31 Mayıs 2010 tarihinde gemilere yaptığı acımasız ve vicdansızca müdahale sonucunda 10 vatandaşımız şehit olmuş, çok sayıda vatandaşımız ise yaralanmıştı.
Kamuoyunda Mavi Marmara Saldırısı olarak bilinen bu olay üzerine İsrail ile Türkiye arasında son derece ciddi bir gerginlik baş göstermiş ve Türkiye tarafından, "İsrail'in Türkiye'den Özür Dilemesi" ile müdahale esnasında hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın ailelerine "Tazminat Ödenmesi" talep edilmişti. Ancak, Türkiye'nin bu talebine İsrail'in bir cevap vermemesi üzerine başta resmi, siyasi, ticari ve kültürel ilişkiler olmak üzere iki ülke arasındaki hemen hemen her ilişki sona erdirilmiş bulunmaktaydı. Her iki ülkenin medyalarında ise deyim yerindeyse adeta yangına körükle giden yazı, yorum ve haberler yapılmaktaydı.
İşte tam da bu ortamda müvekkil Adnan Oktar, ülkemiz yararına olmak üzere, iki ülke ve millet arasındaki bu gerginliği sona erdirmek, İsrail'in Türkiye'den özür dilemesini ve saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ailelerine tazminat ödemesini sağlamak amacıyla, tarafları uzlaştırıcı ve ortamı yatıştırıcı TV programları yapmaya başlamış, aynı zamanda da aralarında milletvekilleri ve bakanların da olduğu İsrailli üst düzey yetkililer, gazeteciler ve hahamlar gibi etkili olabilecek kişilerle görüşerek adeta bir diplomasi atağı başlatmıştır.
Müvekkilin başlattığı bu çalışmalar sonucu İsrailli milletvekillerinden oluşan bir heyet Türkiye'ye gelmiş ve müvekkil Adnan Oktar ile görüşmüş, A9 TV'de yayınlanan canlı yayın programına da katılarak müvekkil Adnan Oktar ile birlikte yapmış oldukları görüşmeler hakkında bilgi vermişlerdir. Bahse konu yayına katılan ve sonrasında ülkesine dönen İsrail milletvekili ve aynı zamanda 'İsrail ve Global Etik için Meclis Kurultay Başkanı' Nissin Zeev, 20.08.2012 ve 21.01.2013 tarihinde Müvekkil Adnan Oktar'a hitaben iki ayrı mektup kaleme almış ve duyduğu minnettarlığı mektuplarında şöyle dile getirmiştir;
– 20.08.2012 tarihli mektuptan alıntıdır:
“İsrail heyeti ve uluslararası temsilciler adına, Ankara ve İstanbul’daki görüşmelere ev sahipliği yaptığınız için, size en derin takdirlerimizi ve minnettarlığımızı sunmak istiyorum. Konukseverliğiniz, fedakar çabalarınız ve muhteşem ekibinizin candan tutumu sayesinde ziyaretimiz başarılı geçti. İki ulus arasındaki diyalogu arttırma yönünde kesintisiz çabalarınız hayranlık uyandırıcı, her türlü desteğe ve takdire şayan.
Daha kuşatıcı ve kucaklayıcı bir dünya görüşünü benimsemek suretiyle, uluslarımız arasındaki birliği ve kardeşliği arttırmak ve Ortadoğu ve dünyada barışı sağlamak için sizinle çalışmaya devam etmeyi istiyoruz.”
– 21.01.2013 tarihli mektuptan alıntıdır:“İki heyet arasındaki toplantı ve stüdyoda yaptığımız program özellikle bu zorlu ve tehlikeli günlerde çok önemli. Ve bunun amacımızda bizi başarıya ulaştırması için dua ediyoruz.
Konuştuğumuz gibi bunu sizin kanalınızla takip etmek istiyoruz. Halklarımız arasında geleneksel ittifakı ve gerçek kardeşliği tekrar sağlayabileceğimiz günü iple çekiyoruz. Bu büyük ölçüde sizin cesaretiniz ve kararlı çabalarınız vesilesiyle olacak.”
İsrail Milletvekili ve Heyet Başkanı Sn. Nissim Zeev
Müvekkil Adnan Oktar'ın başlatmış olduğu bu uzun soluklu diplomasi çabaları da nihayet neticesini vermiş ve İsrail, 22 Mart 2013 tarihinde Mavi Marmara saldırısı için Türkiye'den resmi olarak özür dilemiş ve saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlarımız için tazminat ödemeyi kabul ettiğini bildirmiştir.Bu gelişme üzerine ise bu kez 2 millet arasındaki gerginlik ve kırgınlıkların sona erdirilip, aradaki köklü dostluğun hızlıca onarılıp, eskisinden daha da güçlü bağlar kurulabilmesi için 8 Mayıs 2013’te Ankara ve 9 Mayıs 2013’te İstanbul'da 2 ayrı uluslararası konferans düzenlenmiştir. Bu konferanslar ile birlikte İsrail'den davet edilen ve içerisinde milletvekilleri, hahamlar ve çeşitli üst düzey yetkililerin de bulunduğu resmi heyet, AK Parti, MHP ve CHP'li milletvekillerimiz ile görüşmeler yapmışlardır.
Söz konusu ziyaretler ve 2 ülke milletvekilleri ile önde gelenleri arasında gerçekleştirilen bu görüşmeler sonrasında ise; Türkiye'ye gelen İsrailli Heyetin Başkanı ve aynı zamanda İsrail ve Global Etik için Meclis Kurultay Başkanı ve İsrail milletvekili de olan Sayın Nissin Zeev, müvekkil Adnan Oktar'a hitaben 16.05.2013 tarihinde üçüncü bir teşekkür mektubu daha kaleme almış ve mektubunda müvekkel Adnan Oktar'a olan minnet ve teşekkürlerini şöyle ifade etmiştir;
“Hem kendi adıma hem de meslektaşlarım Milletvekili David Azoulay, Milletvekili Yizhak Cohen ve Bayan Şoşana Bekerman adına, İstanbul'da 9 Mayıs 2013 tarihinde düzenlenen konferansa ev sahipliği yaptığınız ve 8 Mayıs 2013'te de Ankara'da saygın Türk Milletvekilleri ile bizi buluşturduğunuz için derin takdirlerimizi ifade etmekten şeref duyuyorum.
Tüm Türk Milletvekilleri, çok önemli ve mevcut durumda hayati olan bu toplantılara vesile olan Adnan Oktar Bey'e ve arkadaşlarına takdirlerini ifade ettiler. Bu minnettarlığın ifadesine bizler de katılıyoruz. Türk milleti ile dostluk bağımızı sizin rehberliğimizde yenilemeye devam etmeyi umuyoruz.
En derin hürmetlerimizi ve takdirlerimizi kabul edin.”
İsrail’deki bir caminin avlusunda içki festivali yapılması planı üzerine müvekkil yine İsrailli yetkililer ve kanaat önderleriyle görüşerek, bunun yapılmasının önüne geçmiştir:İsrail Yüksek Mahkemesi’nin kararıyla müzeye dönüştürülen İsrail’in Beersheva kentindeki eski Osmanlı eseri Beersheva Camisi’nin belediyenin ev sahipliğinde düzenlenecek festival yapılacağı ve festivalde İsrail’de üretilen şarapların yarışacağı duyurulduğunda, müvekkil yine İsrailli yetkililer ve kanaat önderleriyle görüşerek, bu organizasyondan vazgeçilmesine vesile olmuştur.
Müvekkilin İsrailli yetkililerle görüşmelerinin diğer bazı etkileri de şöyledir:
- İsrail hapishanelerinde tutulan yüzlerce Filistinli’nin serbest bırakılmasına vesile olunması.
- İran ile İsrail arasında çıkan gerginlikte, İsrail İran’daki nükleer tesislerin hepsini hava harekatıyla vuracaktı, ancak müvekkilin irtibatta olduğu dindar Musevilere böyle bir harekatın haram olacağını Tevrat’tan delillerle anlatması bu harekattan vazgeçilmesine vesile olmuştur.
- Gazze’ye uygulanan ambargo, müvekkilin telkinleri sonucunda temel ihtiyaçlar için kaldırılmıştır. Gazze’ye Türkiye’nin inşaat malzemesi, ilaç vb malzeme sokmasına izin verilmiyordu. Müvekkilin, Türkiye’ye güvenebileceklerini anlatması neticesinde, bu yasak kalktı ve orada yıkılan birçok yeri Türkiye inşa etti.
- Türkiye'nin Suriye'deki harekatlarına karşıydılar neden gerekli olduğunu orada dinsiz komünist PKK olduğunu, PKK’ya karşı dindarların ittifak etmesi gerektiği anlatıldıktan sonra tutumları değişmiştir.
- Türkiye'yi Kıbrıs işgalcisi gibi gösterme çabaları vardı. Müvekkilin Türkiye ile müttefik olun, Rumlarla değil diye anlatıp, bu konuda İsrail basınında yazıları yayınlandıktan sonra tutumları değişmiştir.
- Filistinlilere yönelik ırkçı söylemlerde bulunan İsrailli siyasetçilere, bu üsluplarınızı değiştirin, Tevrat’a da uygun değil. Tevrat’ta komşuna iyi davranacaksın dendiğinde, o dönem üsluplarını düzeltmişlerdir.
- Amerikan Senatosu'nda sözde Ermeni Yasa Tasarısının reddedilmesi, Musevi lobisinden kişilerle yapılan görüşmelerin etkisiyle mümkün olmuştur
Müvekkil Adnan Oktar, Seyyid olması sebebiyle de, İslam dünyasında sözü geçen, İslam alimleriyle, kanaat önderleriyle görüşen, fikri sorulan bir kişidir.
- Filistin ve Ürdün’den gelen kanaat önderleriyle 22.05.2018 tarihli görüşme
- Filistin İnsan Hakları Kuruluşu Koordinatörü Dr. Hans Köhler ile 24.08.2017 tarihli görüşme
- Fransa’dan İmam Muhammed Azizi ile 13.01.2016 tarihli görüşme
- Mısırlı İlahiyatçı Dr. Ömer Salem ile yaptığım 27.01.2017 tarihli görüşme
- Suriye Liberal Demokratik Birliği’nin kurucusu Dr. Kemal el Lebvani ile 07.01.2016 tarihli görüşme
- Bangladeş Cemaat-i İslami Avrupa sözcüsü Muhammed Ebubekir Sıddık Molla ile 14.05.2017 tarihli görüşme
- İran Tehran Times yazarı Kuraş Ziabari ile 15.04.2015 tarihli görüşme
- Doğu Türkistan Parlamentosu Başkanı Prof. Dr. Sultan Mahmut Kaşgarlı ile 31.07.2013 tarihli görüşme
- Arakanlı’lar Federasyonu’ndan yetkililerle 11.12.2017 tarihli görüşme
- Müvekkilin Avrupa Rohingya Kurulu Genel Sekreteri Muhammed İbrahim ile görüşme
- Faslı Prof. Dr. Lohusin Habid ile 12.05.2018 tarihli görüşme
- Şeyh Nazım Kıbrısi’nin Londra vekili Zimer Salihi ve diğer değerli konuklarıyla 11.05.2015 tarihli görüşme
- Dünya Bektaşiler Birliği Bektaşi Babası Savaş Hacıoğlu ile yaptığım görüşme
- Brezilya Müslüman Alimler Birliği Lideri Halid Zeyd El Salih Takuyiddin ile 14.11.2014 tarihli görüşme
- Bektaşi lideri Sayın Derviş Mikeli ile 17.06.2014 tarihli görüşme
https://www.harunyahya.info/videolar/sn-adnan-oktarin-israil-bashahami-yisrael-meir-lau-ve-mispacha-dergisinin-temsilcisi-aaron-granot-gr
https://www.harunyahya.info/videolar/sn-adnan-oktarin-haham-david-stav-haham-haim-drukman-haham-rafael-feurstein-ile-gorusmesi-10-ekim-20
- Haham Yeshayahu Hollander (Kudüs Musevi Hahamlar Meclisi Sanhedrin,
- Beni Nuh Mahkemesi Başkanı)
- Ortodoks Hıristiyan lider Rahip Hurrian Dimitri
- Samaritlerin lideri Sn. Japhet Tsedaka (Yefet Zadka)
- İsrail İmar Bakanı yardımcısı Eyüp Kara
- Dürzi topluluğu lideri Şeyh Ameen Kablan
- Efraim Lahav (Başbakanlık ofisinden kıdemli strateji danışmanı; Kudüs Akademik Biriliği yönetim kurulu başkanı)
- Haham Ben Abrahamson (Kudüs Musevi Hahamlar Meclisi Sanhedrin’in İslam konusunda danışmanı)
http://www.thesanhedrin.org/en/index.php?title=Hachrazah_5770_Shevat_4
Müvekkil Adnan Oktar ile birlikte kendisini ziyarete gelen İsrail Heyetinin 20 Ocak 2010 Tarihinde gerçekleştirdikleri ortak Basın Toplantısından basına yansıyan kareler (Aşağıda)
Heyetteki tüm İsrailliler:
- İsrail İmar Bakanı yardımcısı Eyüp Kara
- Efraim Lahav (Başbakanlık ofisinden kıdemli strateji danışmanı; Kudüs Akademik Biriliği yönetim kurulu başkanı)
- Dürzi topluluğu lideri Şeyh Ameen Kablan
- Ortodoks Hıristiyan lider Rahip Hurrian Dimitri
- Bedevi lider Sn. Ataf Krinawi
- Samaritlerin lideri Sn. Japhet Tsedaka (Yefet Zadka)
- Haham Yeshayahu Hollander (Kudüs Musevi Hahamlar Meclisi Sanhedrin, Beni Nuh Mahkemesi Başkanı)
- Haham Ben Abrahamson (Kudüs Musevi Hahamlar Meclisi Sanhedrin’in İslam konusunda danışmanı)
Nitekim müvekkilin Evanjelik Hristiyanlarla gerçekleştirdiği görüşmeler neticesinde, dünyaca ünlü Evanjeliklerin, dünya savaşını hedefleyen bakış açıları o dönemde büyük ölçüde değişmiştir. Müvekkilin gerçekleştirdiği bu görüşmelerden bazıları şöyledir;
- Müvekkil Adnan Oktar'ın Amerikalı Evanjelik teolog Ken Keathley ile görüşmesi (06.08.2017)
Sonuç ve Talep
Müvekkil Adnan Oktar, Gazze’deki soykırımın son bulması, tüm Ortadoğu’nun huzura ve güvenliğe kavuşabilmesi için, din adına başlatılan bu savaş ve kargaşa ortamını, yine dinle, Kutsal Kitapları referans göstererek 10 gün içinde Allah’ın izniyle durdurabileceğini ifade etmektedir.
Durum çok vahimdir; acil müdahale gerektirmektedir; her gün onlarca çocuk ateş altında veya açlıktan ölmeye devam ederken, bir yandan İsrail Gazzelileri topraklarından sürmeye kararlıdır.
Müvekkil bunun karşılığında hiçbir şey talep etmemektedir; sadece bu çalışmaları yapabilmek için 10 gün boyunca cezaevinde kullanabileceği bir oda ve teknik alt yapıya ihtiyacı vardır.
Bir gün dahi kaybetmeden, müvekkilin bu teklifinin değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Müvekkil Maide Suresinin 5. ayetini hatırlatmaktadır:
Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
Ayette de bildirildiği gibi, bir insanın dahi öldürülmesine engel olmak tüm insanları diriltmek kadar büyük bir sevaptır.Müvekkil Adnan Oktar adına bilvekale bilgilerinize saygılarımla arz ederim. 25.09.2025
EK – Mektuplar :
0 Yorumlar